***
Sefa, mantıklı düşünmeye fırsat bulmuş olacak ki Rüya'yı kendinden hafifçe uzaklaştırdı.
Birkaç adım ötesindeki kendilerine doğru gelen bedenle bakışları yavaşça ona kaydı.Kaslı bedenini saran kolları sıvanmış siyah gömleğinin üstünü örten bir ceket yoktu.
Bir doksandan bir santim bile kısa olmayan boyu uzundu. Kısa kesilmiş koyu sarı saçları, neredeyse kahverengi tonlarına doğru kayıyordu. Özenle şekillendirilerek geriye doğru taransa da öndeki açık renkli tutamlar dağılmıştı. Tıraşı ise tamamen pürüzsüzdü, ortaya çıkan elmacık kemikleri ve buğday teni, koyu mavi gözlerini olduğundan daha parlak gösteriyordu.Sefa, ne kadar iyi görünürse görünsün onun tam bir pislik olduğundan emindi. O ifadesiz suratına bir yumruk geçirmek istediğinden de. Kendisine kilitlenen bakışlara karşılık verirken onun çenesini kastığını belirginleşen teninden anlamıştı.
Kılıç, Rüya'nın yanında durduğunda Sefa'dan aldığı bakışlarını ona yöneltirken aynı zamanda elini kıza sardı. "Ne yapıyorsun burda?" Sesi sakindi.
Rüya onun yüzüne bir süre çatık kaşlarla baktıktan sonra kaşlarını havalandırıp gülümserken iğneleme fırsatını kaçırmadı.
"Bu soruyu asıl size sormak lazım beyefendi. Malum çok meşgul birisiniz."Kılıç, Sefa'ya hızlı bir bakış attıktan sonra sıkıntılı bir nefes verdi. "Sırası değil şimdi. Kendinde değilsin." Çenesiyle gösterirken sordu. "Asıldı mı sana?"
Sefa ona doğru bir adım atarken dişlerinin arasından tısladı. "Ne diyorsun lan sen?"
Kılıç yakasını sıkıca kavrayan ellere ardından kendisine öfke okları fırlatan gözlere baktı. Dudakları kıvrılsa da gülümsemesi, gözlerine ulaşmadı. Yavaşça öne eğilirken fısıldadı, sesi yumuşak olmasına rağmen bakışları sertti. "Bu kadar hızlı davranmanı beklemezdim sokak kedisi."
Sefa suratında gezen ve haddinden fazla yakın olan gözlere baktığında laçkalaşan sinirleri devreleri yakmak üzereydi. Ne diyordu bu aptal herif?
Rüya, aniden alevlenen ortamla birbirini öldürecekmiş gibi duran ikiliye şaşkınca bakarken aralarına girmeye çalışarak sesini endişeyle yükseltti. "Hey, sakin olun!" Ortamı sakinleştiren kişinin sarhoş biri olması biraz absürttü. Elini Sefa'nın karnına bastırırken Kılıç'a döndü. "Biz Sefa ile tanışıyoruz, düşündüğün gibi bir şey olmadı."
Kılıç'ın gözleri şaşkınlıkla kararırken kaşlarını çattı. "Nerden tanışıyorsunuz?"
"Arabamı tamirhaneye vermiştim ya, O da orda çalışıyordu." Ardından Sefa'ya dönerek "Sahi sen neden burdasın, arabam ne durumda?" diye sordu kafası karışmış bir halde.
"Ben.." Keskin bir bir ses tonuyla artık arabasıyla alakası olmadığını açıklayacakken sözü sertçe kesildi.
"Arabanı aldırdım ordan." Kılıç boş bakan gözlerle çocuğu inceliyordu.
Rüya şaşırdı ve ilgiyle sordu. "Neden?"
"Farkında olmadan iyi bir şey yapmışım aslında."
Kışkırtıcı bir sesle mırıldanmaya devam ederken mavi gözlerindeki bakış gülümsemesine ihanet ediyordu."Başkasına ait olana göz dikenler çalıştığına göre araban tehlikedeymiş baksana."
"Ulan seni var ya.." Sefa içindeki canavarı serbest bıraktı ve etrafındaki dünya tamamen silindi. Aklındaki tek şey, karşısındaki herifi bir güzel benzetmekti.
Sert yumruğunu Kılıç'ın çenesine savurmak için hazırlamıştı. Ne var ki beklenen olmadı. Karşısındaki hızlı bir kafa hareketiyle yumruğu savunurken geri adım attı. Tüm hırsını içine yüklediği yumruğu boşluğu delip geçtiğinde dişlerini sıktı. Tekrar hamle yapmayı düşünüyordu ki kızın yüksek sesiyle duraksadı.