Jungkook'un bana ilk mesaj attığı zamanı hatırlıyorum. Gecenin bir vaktiydi ve ben kafayı yavaş yavaş bulurken evimin tavanını izliyordum. Kalitesiz bir lambanın evimi aydınlatamayışıyla zihnim kadar soluk renkler altındaydım. Uyuşuyordum yavaş yavaş ve hiçbir düşüncenin ağırlığı kalmıyordu kafamda. Gözlerim odağını kaybediyordu izlediğim tavanın yüzeyinde. Bilinç kaybının gelmesini ve gözlerimin geriye kayıp beni karanlığa çekmesini bekliyordum. Olmamıştı. Telefonuma gelen art arda bildirim sesleriyle kaybolmaya yüz turmuş bilincim irkilmemle yerine gelmişti. Kolay toparlayamamıştım ama bir kere o uyuşukluğumu kaçırmıştı. Elime alıp atılan mesaja ve bilmediğim numaraya görmeyen gözlerle bakıyordum. Küfür içerikli mesajlarını algılamaya çalışıyordum. Algıladığımda ise bana yazdığı ilk kelimelerle kocaman bir kahkaha atmıştım. Jungkook'a da söylediğim gibi bana her hakaret etmek istediğinde yan yana getirdiği o iki kelimelik küfüre alınmıyordum.
Orospu çocuğu demişti bana.
Şimdi bile gülüyordum bu yazdığına.
Alınmıyordum buna çünkü beni doğuran ebeveynim dışında sadece cinsiyetini bildiğim kadının kim olduğunu bilmiyordum ve zaten o iki kelime de bilmediğimiz o kişi yüzünden hakaret olarak yan yana gelmiyor muydu?
İşte bu şekilde girmişti hayatıma ruh eşim. Ben onun hayatına okuldaki alfalardan dayak yiyen biri olarak girmiştim ve sonrasında kıyıda köşede sigarasının içindeki bokla kafayı bulan kişi olarak zihninde yer edinmiştim.
Şimdi yaptığımız yolculukta yan koltuğumda uyuyordu bebeğim. Uzun bir yolculuk yapıyorduk ve birkaç yıl sonra onunla ilk defa bu kadar uzun bir yola çıkmıştık. Uçaktan ineli bir buçuk saat kadar olmuştu. Jungkook da alamadığı uykusunu gidermek için dudaklarıma uzun soluklu bir öpücük vererek uykuya dalmıştı. Feromonlarımın altında omegam dinginlikle uyuyordu. Yüz kasları gevşemiş ve bana dönük yüzüyle dalıp gitmişti.
Ben ise arabayı kullanırken onu kontrol ettiğim anlar dışında uzun süreli düşüncelere dalıyordum. Hayatıma girişinden başlayıp hiç çıkamayışına kadar her şeyi düşünmüş, hatırlamıştım.
Bir anda ise takılı kalmıştım. İlk tanıştığımız zamanda. Şimdi onun ve benim için unutulmaz bir yolculuk belki de tatil olacak gezimizde bunu düşünüyordum. Bu düşüncem bu tatilde yapacağım şeyi içeriyordu.
Evlilik teklifimi.
Özel bir anda olmasını istediğimiz mühürlenişimizi.
Ve ebeveyn olmak için atacağımız ilk adımı.
Bu yüzden o anda takılı kalmıştım. Sorgulayıp, düşünüp duruyordum.
Bana attığı ilk mesajı hatırlıyordum. Olmayan ebeveynimi düşünüyordum. Onunla bir çocuğa ebeveyn olmanın nasıl olacağını hayal etmeye çalışıyordum. Bu düşüncelerin bende uyandırdığı hisleri de yanımda uyuyan aşkımdan hissedip de uyanmasın diye saklamaya uğraşıyordum. İçimdeki bu kıpırdanmalara uyanıpta pot kırmayayım istiyordum. Alfanın heyecanlı heyecanlı neye kuyruk salladığını sormasın istiyordum. Sorarsa saklayamazdım, ruh eşimdi. Anlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shot Glass Of Tears - taekook
Fanfictionbu ışıkların altında, yemin ederim, körüm bu ışıkların altında, yemin ederim, benimsin /texting/