6.Bölüm

338 25 3
                                    

"Semih sen beni dinliyor musun?"

"Hı?" Elime yasladığım başımı kaldırıp Asya'ya baktım.

"Bu aralar çok dalgınsın. Bir sorun mu var?"

"Hayır. Sadece çok yoruluyorum."

"Bir şey var Semih. Bunu anlayabiliyorum. Ama anlatman için seni zorlamayacağım. Sadece sorunun her neyse onu çözmeye çalışırken sevdiklerinden uzaklaşmamanı istiyorum."

"Biliyorum. Biliyorum. Sorun yok. Kalkalım mı? Geç oldu."

"Olur." Hesabı ödeyip restorandan çıktık. Asya'yı evine bıraktıktan sonra kendi evime doğru sürdüm. Aklım Beste'deydi. Beş gündür tesise gelmemişti. Diğerlerine de sormaya yüzüm yoktu. Fazla ileri gittiğimin farkındaydım ama o etrafımda oldukça işler daha kötü olacaktı. Hazır Asya da dönmüşken benden uzaklaşması iyi olmuştu.

Arabayı park edip indim. Cebimden çıkardığım anahtarımla kapıyı açtım. Üstümdekileri çıkartıp duşa girdim. Duştan sonra iç çamaşırımı ve şortumu giydim. Üstüme bir şey giymedim. Mutfaktan kendime bir bardak votka doldurup salondaki koltuğa yayıldım. Gözlerimi kapatıp başımı yasladım. Beste'yi düşündüm. Onu düşünmek istemiyordum ama sürekli düşünüyordum. Ona kötü davrandığımın farkındaydım ve vicdanım beni rahat bırakmıyordu. Onun yüzünden Asya'ya bile soğuk davranıyordum. Başımı kaldırdım. Masanın üstünde duran Asya ile çekilmiş fotoğrafımıza baktım. Gülümsedim. Asya tanıdığım en iyi kalpli insandı. Ve çok çalışkandı. Onu ilk gördüğümde güzelliğinden etkilenmiştim. Tanıdıkça da zekasına hayran kalmıştım. İşi gereği sürekli yurt dışına çıkıyordu. Bu yüzden bu beni kötü etkiliyordu. Çünkü onu özlüyordum. Gün içinde ne kadar arasam da yetmiyordu. Zaten genelde aradığımda işi olduğundan konuşamadan kapatıyordu. Alışmıştım. Bu yüzden eskisi gibi sık aramıyordum. Hatta bazen aramak yerine birkaç mesaj atıp bırakıyordum.

Elimdeki bardağı kafama diktikten sonra masaya bırakıp ayağı kalktım. Tam kapıdan çıkmıştım ki üstüme bir şey giymediğimi fark edip askılıkta duran hırkalardan birini üstüme geçirdim. Arabaya bindim. Çok sürmeden varmıştım. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu ama içimden bir des buraya gelmemi söylemişti. Arabadan indim. Apartman zillerine baktım. Hangisi olduğunu bilmiyordum. Belki pencereye çıkar umuduyla binanın pencerelerine baktım.

"Sen kimsin lan?" Arkamı döndüğümde Beste'yi ve geçen gün onu öpen çocuğu gördüm.

"Semih?"

"Beste."

"Sen futbolcu çocuk değil misin?" Başımı salladım. "Bu saatte burada ne işin var peki?" Beste'ye baktım.

"Beste ile biraz konuşmam lazım."

"Konuşmak için biraz yanlış bir saati seçmişsin sanki birader."

"Sorun değil. Uraz sen dönebilirsin."

"Emin misin?"

"Eminim." Uraz denen lavuk bana son bir kez baktıktan sonra Beste'nin saçını öptükten sonra gitmişti. Nedendir bilmiyorum içimde yine bir öfke hissettim. "Dinliyorum Kılıçsoy?"

"Sana öyle davrandığım için özür dilerim."

"Çok fazla özür diliyorsun. Hoşuma gitmiyor."

"Hani özür dilemek erdemlikti?"

"Zırt pırt özür dilenecek şeyler yapmak erdemlik değil ama." Haklıydı. Susup başımı eğdim. "Seni affetmem bir şeyi değiştirmeyecek Kılıçsoy. Ve biliyor musun, bu sefer umrumda olmadığını söyleyemeyeceğim. Çünkü garip bir şekilde umrumda. Sen umrumdasın. Ve ben seni affedip daha fazla üzülmek istemiyorum. İkimiz de biliyoruz. Benden nefret ediyorsun ve her fırsatta bana nefretini kusacaksın. Bir kalbi istediğin gibi kırıp sonra özür dileyip her şeyin hallolmasını bekleyemezsin."

"Haklısın. Senden nefret etmiyorum Beste. Sadece... İçimde garip bir his var. Bana iyi gelmiyorsun. Ben de sana iyi gelmiyorum. Ama saçma bir şekilde yokluğun da iyi gelmiyor. Sadece alışmak istiyorum. Benim yüzümden tesise gelmemezlik yapma. Birbirimize alışalım. Belki o zaman sen bende aradığın şeyi bulursun ben de sana karşı bu nedensiz öfkemden kurtulurum."

"Vay... Tanıştığımızdan beri ilk defa mantıklı konuştun sarışın. Tebrik ederim."

"Bu kabul ettin demek mi?"

"Kabul ettim ama hala affetmedim demek. Açıkçası affetmeyi de düşünmüyorum. Böyle iyiyiz."

"Nasıl istersen."

"O zaman iyi geceler Kılıçsoy."

"İyi geceler Ayçiçek." Apartmana girene kadar arkasından baktım. O içeri girdiğinde ben de arabama bindim.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Sen kralsın kral!"

"Kraliçe."

"Ne kralı kraliçesi oğlum? İmparator!"

"Ay abartmayın." Gülerek diğerleeini izledim. Beste hepsine yaprak sarma getirmişti. Bunlar da aç aslan sürüsü gibi saldırmıştı. "Yavaş yeyin be."

"Çok güzel olmuş."

"Elinize sağlık."

"Doğru söyle sen mi sardın?"

"Tabi ki hayır. Ben evde pek iş yapmam. Genelde ders çalışırım. Bunları teyzemle anneannem sardı."

"Ellerinden öperim ikisinin de."

"Yavaş lan yavaş. Boğulacaksın." Biraz daha onları izledikten sonra sahanın diğer köşesine geçtim. Kendi başıma top sektirirken Beste elinde sarma kabıyla yanıma gelmişti. "Onlardan kalmayacağını bildiğimden sana ayırmıştım." Beni düşünmesine hem şaşırmış hem de sevinerek gülümsemiştim.

"Teşekkür ederim." Kabı alıp bir tane sarmayı ağzıma attım. "Çok güzel olmuş. Elinize sağlık."

"Afiyet olsun."

"Sevgiline de ayırdın mı?" Birden aklıma gelmişti ve düşünmeden konuşmuştum. Kendime küfürler yağdırırken göz ucuyla Beste'ye baktım.

"Hangi sevgilim?"

"Çüş. Kaç tane var kızım?"

"Sıfır."

"Sıfır?"

"Yok işte."

"O lavuk senin sevgilin değil miydi?"

"Yoo. Kuzenim."

"Haa... Öyleli. Okey. Tamam. İyi. Güzel."

"Garip insan. Asya ile nasıl gidiyor?"

"Güzel."

"Çok tatlı kız. Çok şanslısın."

"Öyle. Çok iyi kalplidir."

"Çok da zeki ve güzel."

"Hıhı."

"İyi. Ben Şenol hocaya da biraz sarma götüreyim. Sana afiyet olsun."

"Sağol." Uzaklaşırken arkasından baktım. "Demek kuzenin?"

"Semih! Ne sırıtıyorsun lan kendi kendine? Delirdin iyice."

"Ne alakası var abi? Aklıma bir şey gelmişti."

"Neyse. Bizim sarmalar bitti. Versene biraz."

"Ay hoşt!"

Dikkat |Semih Kılıçsoy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin