3. Bölüm:

417 28 53
                                    

SEMİH KILIÇSOY

Her zamanki gibi sabah erkenden kalkıp antrenmana gelmiştim. Dünden sonra sık sık Beste'yi düşünmüştüm. Garip bir kızdı. Ama ne kadar kabul etmek istemesem de bu garipliği hoşuma gitmişti.

Diğerleriyle selamlaşıp sahaya girdim. Antrenmana başlayalı bir saat geçmişti ama Beste hala gelmemişti. Umursamamaya çalışıp antrenmana odaklandım. Mola verdiğimizde Ciro'nun yanına gittim.

"Selam. O neden gelmedi?"

"Beste mi? Bilmem. Numarası yok bizde."

"Anladım."

"Ne o? Merak mı ettin?" Sırıtarak söylediği şeye karşılık gözlerimi devirdim.

"Ne alakası var? Her gün geleceğini söylemişti. Hem kıza mahçup durumdayım. Merak etmem normal."

"Tamam tamam. Demedim bir şey. Belki işi çıkmıştır. Dediğinin arkasında duracak bir kıza benziyor. Sebebi olmasa gelmemezlik yapmazdı."

"Haklısın." O gün Beste gelmemişti. Ve ben şuan odamda otururken bile bunu düşünüyordum. Başına bir şey mi gelmişti? Neden bugün gelmemişti?

Ertesi gün tekrar antrenmana gittim. Fakat Beste yine yoktu. Ve onu düşünmek benim sinirlerimi bozuyordu. Düşünmeme değecek biri değildi. Sadece ona yaptığım yanlış yüzünden vicdanım sızlıyordu.

Sonraki gün de yoktu. Ondan sonraki gün de. Ciro, Necip ve Rafa'ya sorsam da onlar da neden gelmediğini bilmiyordu. Bu kız beni fazlasıyla sinirlendiriyordu. Ama ondan haber alamamak daha da sinirlendiriyordu. Dört gündür çok agresifleşmiştim. En ufak şeye sinirleniyordum.

Yine gelmesini umut ederek arabadan indim. Önce soyunma odasına gidip üstümü değiştirdim. Sahaya çıktım. Yine yoktu. Derin bir nefes verip antrenmana başladım. Yaklaşık bir saat sonra yorularak topu ayağımın altına aldım. Soluklanırken diğerlerini izliyordum. Gözlerim tribünlere takıldı. Buradaydı. Gelmişti. Göz göze geldiğimizde gülümseyerek bana el sallamıştı.

"Semih! Hadi oğlum. Devam." Şenol hocaya döndüm.

"Hocam beş dakika izin verir misiniz? Çok önemli. Lütfen." Şenol hocanın gözleri Beste ile benim aramda gidip gelirken dudağının kenarı yukarı kıvrılmıştı.

"İyi. Git bakalım."

"Sağolun." Çıkış kapısına kadar yürümek yerine panonun üstünden atlayarak hızlıca yanına gittim. "Sen... Kaç gündür yoksun."

"Ne o? Beni mi özledin sarışın?"

"Ne alakası var ya?" diyerek ensemi kaşıdım. "Sen dememiş miydin her gün geleceğim, diye? O yüzden sordum?"

"Hastaydım." O söyleyince daha dikkatli baktım. Rengi solmuştu. Yanakları ve burnu kızarmıştı. Gözleri yorgun bakıyordu. Sesi de biraz daha kalın çıkıyordu. Üstündeki hırka havaya göre biraz daha kalındı.

"Hala iyileşememiş gibisin."

"Bir şey olmaz. Çok yaklaşma. Sana da bulaşmasın." derken burnunu çekmiş ve kollarını kendine dolamıştı.

"Üşüyor musun? Ateşin mi var?" diyerek elimi alnına koydum.

"Yaklaşma dedim sarışın." diyerek elimi itti. "Beşiktaş'ı bir santrafordan mahrum etmek istemiyorum."

"Çok konuşma da üstündekini çıkar. Ateşin var."

"Yok ateşim. Sen git antrenmanını yap."

Dikkat |Semih Kılıçsoy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin