Akşam bitmiş, sabah olmuştu. Sabah yemeği yenir-yenmez Kılıçarslan ve Dündar bey ailesi birlikte ahali arasına karışmıştılar. Maksadları ahalinin durumunu ve sorunlarını öğrenmekti.
Derya ise onlarla gelmemişti. O gününün 90% ni eğitim kampında geçirirdi. Yine de ordaydı elbet. Ahmed bey ise bunu Deryanın kardeşinden öğrenip oraya gitmişti.
Sakince kenarda oturup Deryayı izliyordu. Kesinlikle görünmediğine emindi:
-Sana bana bulaşmamayı emr etmişdim!
Ahmed yakalandığını anlayıp yerinden çıktı:
-De hele. Ne istersin?
-Tanışmak isterim sultanım.
-Ne o? Sen de iki gün konuşup babasınl isteçeye gönderen beylerdenmisin yoksa?
-Haşa sultanım. Savaş yeteneklerinizi merak etmişdim. İzninizle izlemek isterim.
Derya eline aldığı yaya oku taktı. Elinde ise iki ok beklemekteydi.
3 oku ard-arda atdı Derya. 3 de birbirinin içinden geçti.
Ahmed şaşkınlıkla Derya sultanı izliyordu. Hayatında böyle iyi ok atan hatun görmemişti:-İçin rahata erdi mi gayrı?
-Hayatımda ilk defa sizin gibi hatun görüyorum sultanım. Hayranlığımı mazur görün.
-Siz ananız ve gardaşınızdan pek farklısınız anlaşılan Ahmed bey.
-Anlamadım?
-Gayrı ananızla bacınız çadra takmama karışır. Bütün ülke hatunlarının takmamasına karışır.
-Anamla bacımı maruz görün sultanım. Onlar her şeye meraklıdırlar. Bi kusur etdilerse bildireyim.
-Bi kusurları yoktur.
Derya sultan kılıçını çekip Ahmede doğrultdu. Ahmed bir şey yapmadı. Sadece ona baktı:
-İndi burda kelleni alsam yine bakıp durucakmısın?
-Siz nasıl uygun görürseniz sultanım.
-Beni izlmekten ne vakit vazgeçeceksin sen?
-Beni hayran burakmayı durduğunuz zaman.
Derya pusatını kınına geri koydu:
-Babamlar nerede?
-Pazara ahaliyi gözden geçirmeye çıktılar.
-Beni yanlarına götür.
-Emredersiniz.
Derya ve Ahmed yola koyuldu. İkisininde elbisesi normal ahaliden farklanmadığı için değişme gereği duymadılar.
Kısa sürede yanlarına varmışlardı. Ahali halinden memnun ve hoşnut görünüyordu.
Ta ki o ana dek...
10-15 kişi hain olduğu yerde ahaliyi kılıçtan geçirmeye başlamıştı. Bunu gören sultan ve Dündar bey kılıçları çekip kendilerini korumaya geçtiler.
Ahmedin ilk işi Derya ve diğer hatunların önüne atılmak oldu. Bunu gören Derya hemen pusatına sarılıp Ahmedi itdi. Sessizce onu uyardı:
-Sen ne hadle benim önüme geçersin!
-Sultanım bu çocuk oyununa benzemez arkada kalın.
-Sakın beni korumayı deneme!
Bunu deyip hainleri durdurmaya geçtiler.
Hainler çok güçlü savaşıyordu. Ne de olsa onların ordusuyla tahsil almışdı. Ama bu Sultan ve Dündar bey kadar iyi oldukları anlamına gelmezdi.
Ahmed savaşırken pusatını düşürdü. Hain tam onu öldürecekken Derya sultan pusatıyla haini arkadan boynuna dayayıp durdurdu. Ve son hain de böyle öldü...
Ortalık kan gölüne dönmüştü. Şehitler, leşler ve yaralılar. Önemli vasıflardan kimseye bir şey olmamıştı. Bir tek Ferhat yaralanmıştı.
Derya çocukluğundan beri Ferhatı çok önemserdi. Ferhat onun kardeşiydi. Açıkcası Muratdan çok onun tahtı hak etdiyini düşünürdü. Ve onu canı pahasına koruyacağına söz vermişti.
Derya Ferhatın yaralandığından bihaber kötü halde ölen şehitlere bakıyordu. Ahmed onu görüp yanına geldi:
-Size can borçluyum sultanım.
Derya yüzüne buruk bi gülümseme kondurdu:
-De hele... Peki onlara olan can borcumuzu nasıl ödeyecez?
Ahmed de Derya gibi ölen şehitlere baktı. O bu tarz savaşlarda baya bi bulunmuştu. İlk kaybettiği kardeşi geldi aklına...
Hamza, İbrahim ve Ahmed. O mükemmel üçlüydü işte. Ama İbrahimi çok ağır şekilde kaybetmişlerdi...
Ahmed ne diyeceğini bilmez şekilde Deryaya bakıyordu. Aniden gelen ses ikisini de ayıltdı:
-Şehzade Ferhat yaralandı!
Derya bunu duyar-duymaz yerinden atıldı. Koşarak gardaşının yanına gitti. Ahmed de elebtte aynısını yaptı.
Ferhat belliydi ki kolundan ağır yaralanmıştı. 15 yaşında bir çocuk için ağırdı elbette.
Derya olaydan haberdar olduğunda, Ferhat çoktan hekimin yanındaydı. Derya hemen gardaşına sarıldı:
-Ferhadım iyimisin?
-İyiyim abla. Merak etmeyesin.
Derya aklına gelen şeyle hemen yerinden atıldı. Sultan Kılıçarslan, Dündar bey, Gonca ve Gökçe hatun, Ahmed bey, Leyla hatun buradaydı. Ama bir kişi eksikti...
Derya hemen odadan çıkıp destursuz Muratın odasına girdi:
-SEN ETDİN!
Derya içeri girdiğinde Murat bir hatunla konuşuyordu. Anladı ki abisi yine gönül işleriyle meşkuldü. Ancak bu pek umrunda değildi:
-Bize müsade et.
-Peki şehzadem...
Hatun çekildi odadan. Derya abisinin karşısına dikildi:
-Ferhatı öldürünce varisliyini tam koyacağını mı sanmıştın!?
-Ne saçmalarsın yine sen? Ne olmuş Ferhata!?
-Dışarıda bize hainler saldırdı! Nice şehidimiz var! Ferhat ise yaralı! Sen etdin değil mi...
Murat duyduklarıyla delirdi. Deryaya el kaldırdı. Ama indirmedi. Derya güldü:
-Bana el kaldıracak kadar alçaldın demek... Eli kaldırdıysan indirmeyide bilesin!
Murat bu sözle Deryaya sert bir şekilde vurdu. Deryanın yüzü sağa kaydı. Ama gülüşü daha da artdı:
-İki elim kandada olsa... Senin babamın yerine geçmene izin vermeyeceğim!
-Derya!Yetti gayrı! Beni böyle bir şeyle nasıl suçlarsın?
-Hainleri senin topladığını bilmediğimi mi sanarsın!? Ne hakla böyle bir şey yaparsın...?
-Derya haddini bil! Böyle bir şey yapmadım! Ki ne yapacağımı da hatundan öğrenecek değilim. Ben veliaht şehzadeyim!
-Hatundan öğreneceksin! Hep veliaht şehzade olarak kalacaksın! Asla sultan olmana izin vermeyeceğim!
![](https://img.wattpad.com/cover/375351150-288-k162720.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derya ve Ahmed
Historical FictionHikaye İldenizler ve Selçuklu devletlerinde yaşayan iki kişinin aşkını anlatır. Kitapdaki hiçbir şey gerçek değildir hepsi tamamen kurgudur. Ahmed:Eğer bir gün başka bi kadınla daha evlenirsem naparsın? Derya:İşte o zaman bana sultan dersin Ahmed...