İbtidâ

286 30 26
                                    

İstanbul Fatih'te bir küçük mahalledeydi huzur dolu, evi bildiği dergâhı, hub meclisi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İstanbul Fatih'te bir küçük mahalledeydi huzur dolu, evi bildiği dergâhı, hub meclisi. Sabah namazından sonra her zamanki usûl üzere evrâd'ı ezkârını yaptı, Kur'an-ı Kerim'in son cüzünün muavvezeteyn surelerini de tamamlayıp yeni hatmine başlangıcı yaptı, Fatiha ve Bakara Suresi'nin ilk âyet-i kerimelerini okudu, hürmetle Mushaf-ı Şerif'i öptü, en üst rafa koydu. Kitaplığına göz gezdirdi. Okumadığı tek kitap yoktu, zira onun sermayesi, kitaplardan elde ettiği ilim mertebesi idi.

Kitaplığın hemen sağındaki eski ama tozlu olmayan -ki her gün okurdu, ihmâl etmezdi- takvime baktı.

5 Cemaziyelevvel Pazartesi 🌸
Yine sünnet üzere oruç tutuyordu. Yıllardır Pazartesi ve Perşembe günleri hep tutardı, annesinin öğüdüydü bu, o da hayattayken tutardı bizzat.

Bir an daldı annesinin hülyasına, lâkin hemen bölündü hayali. Kapı iki kez vuruldu, müsaade istenmeden girdi amcası. Amcasından başka müsaadesiz kimse girmezdi.

"Cüneyd'im, müsait misin, sohbet edelim, iki kelam diye geldim, ha müsait değilsen..."

"Estağfirullah amca, buyur gel."

Amcası Sadi Efendi hızlı adımlarla sofaya ilişti. Yeğeninin ahvaline hızlıca göz gezdirdi. Söyleyeceklerine ters tepki vermemesi için bu elzemdi. Önce dergâhtan, avâmdan bahsettiler. Sonra amcası varmak istediği mevzuya gelecekti.

"Oğlum, dünkü sohbet neydi öyle yav? Maşallah, barekallah, cemaat hep gözünün yaşını sildi, bendeniz gözlerim yaşarakaldı, hem gurur duydum hem mutmain oldum. Diline, yüreğine sağlık. Zaten biliyordum ama iyice emin oldum. Senin ilimdeki olgunluğun, merteben bizi aşmıştır."

Cüneyd Efendi hayli mahcuptu. Zira bu zamana kadar amcasını her zattan üstün tutardı, ama şimdi amcası, zatının, kendisinden ednâ mertebesinde olduğunu iddia ediyordu.

"Estağfirullah amca, ben..."

"Yok yok Cüneyd'im, itiraz yoktur. Hakikat budur. Hem zaten çocukken de böyleydin sen. Ne vakit bir iş öğretsem kısa zamanda benden daha güzel yapardın, o fehminle. Ee boynuz kulağı geçer demişler, doğru demişler."

İkisi tebessümle göz açıp kapayıncaya kadar sustular. Odada sadece Mürşid Efendi'nin babasından kalma asma saatin tınısı yankılanıyordu.

Sadi Efendi sessizliği bozdu.

"Yeğenim, gözümün aydınlığı, bir Feyzam bir de sen. Anneciğin gittikten sonra sen benim ikinci evladım oldun, her zaman senin iyiliğini isterim, bilirsin, inanırsın değil mi buna?"

Cüneyd'in gözleri hafif doldu.

"Bilirim amca, yürekten de inanırım. Anamdan sonra sen babam, Hasna yengem annem oldu, Feyza da kardeşim. Hakkınız ödenmez."

Sadi Efendi, gözleri tebessüm ederek, Cüneyd'in dizlerini sıvazladı.

"Madem bilirsin, şimdi derim o zaman diyeceğimi. Oğlum, bir tohumdun, fidan oldun, bu odadaki kitapları hatmettin, bazısını hıfzettin, ömrünün en güzel gençlik yıllarını bu odada geçirdin, bunun karşılığını da ilminin mertebesiyle aldın, manevi karşılığını da dünyada da ahirette alacaksın. Şimdi o fidan serpildi, yemyeşil, selvi boylu, gür ağaç oldu. Demem o ki bu ağacın ilminin eseri canlı bir insanda tezahür etmeli. Senin de izdivacın elzemdir. Hem seni düşünen, seven bir zevcin olsun, bahçende evladın koştursun istemez misin?"

Cüneyd tedirgin, bi'umut sustu. Lâkin uzun sürmedi, içindeki fırtına içinde daha fazla duramadı.

"Amca, ben bu hâlimle..."

Amcası sözünü bitirmeye razı gelmedi.

"Sakın Cüneyd'im, sakın. Sen iyisin, e bazen gelgitlerin olacak, heyheylerin atacak, e biz de insanız, bize de oluyor, gayrısında iyisin. Hem bilakis iyiliğin için zaten izdivacın elzemdir. Ruh, kendisine benzeyen ruha akar. Onunla tamam olur."

Cüneyd de içinden geçirdi. Yarım elmayı çürüten, yarım olmasıdır. Tam olsaydı, eşini bulsaydı çürümeyecekti.

Amcasına biraz merakla sordu.

"Nasibim mâlum mudur?"

Sadi Efendi hayli mutlu, yüzünde gül goncaları açtı, adeta kızıl kızıl gülistan oldu. Zira daha önceki bulduklarını hiç sormadan reddetmiş, konuyu düğümlemişti.

"Mâlumdur Cüneyd'im, mâlumdur. Birkaç saate burada olurlar. Hasan Efendi'nin soyundandır Naim Efendi, bekar bir gençken dergâhımızda hizmet etmişti. Manisa'nın bir köyünden gelirler. Hanımı Meryem Hanım. Bir tane kızları vardır, adı Zeyneb. İstanbul bu aileye çok yarayacak, hem en çok kıza. O nasibe dûçâr olacak ki, artık Mürşid Efendi'nin hanesinden şerefyâb bir hanım olacak."

Cüneyd Efendi biraz merak, çokça tedirginlikle düşündü. Amcasının telefonu çalınca hızlıca Cüneyd'e selam verip odadan çıktı. Artık odada Cüneyd'i çepeçevre saran buhranlı fikirler ve derin bir sessizlik hakimdi.

Esef Güvercini | CünzeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin