Sorular, hayatın rotasını değiştirir miydi?
Belki evet, belki de hayır. Ama benim hayatımı değiştirdiği kesindi. Az ötemde duran, otuzlu yaşlarının başında görünen, çenesinin altına doğru yara bandı yapıştırılmış, siyaha çalan saçları bakımsız görünen bu adam benden cevap bekliyordu, ki bu cevap benim cennete giden bilettim de olabilirdi, cehennem ateşinin özeti bir kıvılcımda olabilirdi.
Ama benim istediğim özgür olmaktı.
Polis gözlerini dikmiş bana bakıyorken düşüncelerim dağılıyordu. Özgür bu sevgiyi hak ediyor muydu? Büyük bir ihtimalle başkasını seviyordu fakat ben buna rağmen onun için ölüyordum. Kendimi kontrol edemiyor, bataklığa sürükleniyordum. Şu an ihtiyacım olan tek şey ufacık bir şanstı. Zaten kamera kayıtlarından gerçeğin ne olduğu anlaşılacaktı. Buse tüm bunları duyduğunda hemen itiraz edecek benim nezarete tıkılmamdaki son rolünü oynayacaktı.
"Yardım edin!" Bu ses odaya vardığında büyük bir gürültü kopmuştu. Yanımda ki polis, anında dışarı fırlamış beni odada tek başıma bırakmıştı. Kaçmam için muhteşem bir fırsattı. Fakat bileğimi yatak demirinden kurtarmam gerekiyordu. Bir elim serbestti ve sanırım bu kilidi paravanayla açabilirdim. Kilit ve anahtardan oluşan tüm mekanizmaları açma gibi bir yeteğe sahiptim. Bu yeteneğimi fark etmemi sağlayan bundan bir kaç yıl önce okuduğum Travma adlı kitaptı. Kitaptaki karakter konuşma engelli bir erkekti ve dolaylı yoldan bu yeteneğini kullanarak para kazanıyor ve tutuklansa bile yine bu yeteneğinden dolayı her yerden kurtuluyordu. Saçımdaki paravanayı alarak kelepçedeki kilit yerine geçirdim. Yavaş yavaş paravanayı döndürürken tık seslerini dinliyordum. Bu en kolay mekanizmalardan biriydi ve açılması kolay olacaktı. Evet birazdan kilit açılacaktı. Zorlanarak bir kez daha paravanayı kilidin içinde döndürdüm.
Ve kilit açıldı.
Aklımdaki bana ışıldayarak bakan düşüncelerime tebessüm ederken elime bağlı olan serumu çıkardım.
Bundan daha iyi bir kaçış anı olamazdı.
Dışarıda ne olduğunu bilmiyordum. Ama ses o kadar yakındı ki silah sesi olduğu belliydi. Şanslı bir insan asla değildim ama belkide bu sefer şans benden taraftaydı.
Kapının ardındaki bağrışmalar, gürültü olarak odaya dolarken doğrulmaya çalıştım fakat acı o kadar yoğundu ki tekrar geriye düştüm. Karnım deşilmiş ve her tarafım darbeler yüzünden ağrıyordu. Ama buradan kurtulmam lazımdı. Tekrar doğruldum ve bu sefer tüm acıları hiçe sayarak bacaklarımı yere sarkıttım. Ayaklarımı yere bastığım an bir baş dönmesi zihnimi deprem gibi sarstı. Tam yanımdaki serumun takılı olduğu demir direğe tutundum. Az kalsın yere düşüyordum ama son anda dengemi sağlayabilmiştim.
Küçük küçük adımlarla kapıya ulaştım bu kapı benim kurtuluşumdu. Buradan polis merkezine, ellerim kelepçeli bir şekilde gitmiyordum. Bu dört duvar ne kadar güvenli görünsede asla güvenli değildi.
Kapı kolunu tuttum. Soğuktu. Bende tüm o yalanları söylerken böyle soğukkanlı mıydım? Böylesine soğuk. Bir an sadece içimden geçen şu olmuştu; sadece beklemek. Beklemek ve ne hak ediyorsam öyle yargılanmak. Bugün belkide çok büyük bir hırsız olmuştum. Bana hiçbir zararı dokunmayan birini bıçaklayarak az kalsın onun canını çalıyordum. Özgürün huzurunu, mutluluğunu çalıyordum. Söylediğim yalanlarla kendi dürüstlüğümü çalıyordum. Bu ben miydim cidden?
Dışarıdan gelen ikinci patlamayla düşüncelerim rüzgarda dağılan kum taneleri gibi zihnimde dağılmıştı. Bunları düşünmemin zamanı değildi.
Zaten buradan çıkabilirsem yeterince düşünecektim. Dışarı çıktığımda adımlarım dengesizdi. Yerlerde kanlar vardı ve bu bana iyi şeyler hatırlatmamıştı. O an hiç düşünmediğim bir fikirle bedenim taş kesilmişti.Özgüre bir şey olmuş muydu?
Şu an bu düşünce yersizdi. Ama yine düşünüyordum işte. Ne kadar düşünsemde şu an dışarıdan son derece umursamaz ve soğuk göründüğümün farkındaydım. Üzerimde hala ameliyatta giyelen soluk mavi renkte naylonumsu tunik vardı. Çıkmadan önce odaya bakındığımda kıyafetlerimi görememiştim, sanırım kan olduğu için çöpe atılmışlardı. Herhangi bir odaya girerek kıyafet bakınmaya başladım. Umrumda değildi bir başkasının olması, kirli olması yada temiz olması. İlk girdiğim oda boştu. Fakat her yer ağlayan çocuk seslerinden, bağıran insanlardan zangır zangır titriyordu. Herkes bir oraya bir buraya koşturuyor, sadece bazıları hasta olan yakınlarını düşünüyordu. Hayat buydu işte, herşeyinizi ortaya koysanızda bir kurşun tüm düşüncelerinize ihanet ediyordu ve siz sadece kendi canınızın derdide düşüyordunuz. Hayat müşterek değildi. Bu koca bir yalandı.
Aceleyle bir sonraki odaya girmek için kapıyı araladım. Oda boş gibi görünüyordu. Ama bir bavul bir de çanta vardı. Odanın içindeki tuvalet kapısını açtım. Boştu. Bavulu yere iterek eğilmeye çalıştım. Acı dolu bir inleme dudaklarımdan havaya dökülüp kaybolurken, gözlerim acının yoğunluğunu gösterircesine dolmuştu. Tüm bunları görmezden gelmeye çalışarak bavulun fermuarını açtım. İçinde benim tarzıma yakın olan kıyafetler görünce bir an afalladım. Cidden şansım geri mi dönmüştü yoksa bunların hepsi lanet olası bir tesadüf müydü?
Hemen elimi uzatıp dapdar görünen siyah pantolonu aldım.Üzerine bej rengi bol bir kazak alarak doğruldum. Zaman kaybetmeden giyinmeye çalıştım ve kapıya doğru yüremeye başladım.Ama bir şey gözüme ilişti. Çanta. Buradan çıktığımda paraya ihtiyacım olacaktı ve ben metaliğe kurşun atıyordum. Bu hırsızlıktı.Ama zaten bugün çok büyük bir hırsız olmuştum şimdide birkaç banknot çalmayı dert etmeyecektim. Çantanın fermuarı açılırken çıkardığı ses beni tedirgin etmişti. Neyseki cüzdan hemen üstteydi. Elimle cüzdanı kavrayarak açtım. Paranın tamamını alarak cebime tıkıştırdım. Cüzdanı yerine koyarak kapıya yöneldim.
"Kaçın! Bomba var!" Bir ses bu üç kelimeyi haykırırken aklımdaki herşey kayboldu. Sadece ben ve sen kalmıştın. Hiçbir şey senden daha önemli değildi Özgür. Diyorum ki şu an keşke orada ölseydim ve tüm bu olanlar yaşanmasaydı. Sen mutlu olsaydın.
Kolumdaki acıyla sürüklenmeye başladım. Tanımadığım bir adam beni bir yere sürüklüyordu. Karnımda sıcak bir ıslaklık hissettim. Sanırım dikişler bu kadar harekete dayanamayıp açılmıştı.
"Dur! Bırak beni" kolumu tutan yaratık sesimi duymuşçasına bana dönmeden konuştu. Ve evet hala beni sürüklüyordu.
"Kızım bomba var! Manyak mısın? Orda öyle dikeliyorsun. Gebermek mi istiyorsun aptal?" O bunları söylerken ben kendimden geçiyordum. En son jole gibi oluşumu hatırlıyorum. Çığlıklar, bağrışmalar, yardım feryatları... her şey sanki bambaşka bir boyuta atlamıştı.
Sanki cehennemden bir kesitti tüm bu olanlar. O an kolum bırakıldı ve tam yere düşecekken havalandığımı hissettim. Beni taşıyan kişi koşuyordu. O kadar sarsılıyordum ki.
"Tanrıya şükür. Kurtulduk" Nefes alışverişleri düzensizdi. Beni taşıdığı için temas içindeydik ve hissediyordum. Gözlerimi açmak istiyordum ama bir türlü bulamıyordum. Sadece konuşmaya çalıştım.
"Özgür.." sanırım mırıldanmıştım. Çünkü kendim bile duyamadım sesimi.
"Özgür mü? Salak bırak başkasını düşünmeyi. Kendine bile sahip çıkamıyorsun. Başkasını düşünmek senin neyine?" Sanane demek istedim. Başkasını değilde kendimi düşünmemden bahsediyordu. Peki o neden beni düşünüyordu? Tanrım sadece ben dengesiz değildim. İnsan ırkında dengesizlik bir numaralı özellikti.
Beni taşıyan kollar gevşedi ve yavaşça yere bırakıldım. Ama sonra tekrar kolları bedenime dolandı kurtarıcımın. Gözlerimle büyük savaş vererek açılmasını sağladım. Yüzüm hastaneye dönük bir şekilde kucağında yattığım için gözlerimi açtığımda direk darma duman olan hastaneyi görebilmiştim. İçinde bombanın bulunduğu ve az önce benimde bulunduğum hastane alev topuna dönmüştü.
Evet bomba patlamıştı.
Beğenmeniz dileğiyle.. Yorum ve oylarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Teen FictionBir kalbin sevgisi başka hayatlara nasıl yansırdı? Bu sevgiye ışık tutan Ayna, çaresiz bir ruhun kayboluşunu satır satır yazacaktı.