Belkide herşeyin başlangıcı bu cümleydi, "Nereye gidiyorsun?" Alaya bandırılmış kelimelerin cevabı basitti; bilmiyorum.
Dehşetin pençesine düşmüş aklım bir cevap arıyordu, mantıklı bir cevap, onun susmasını sağlayacak bir yanıt; ama tek kelime, bilmiyorum oluyordu.
Buradan çıksam nereye gidecektim? Belkide onunla kalmalı, onunla yaşamalı ve olan her şeyi sineye çekmeliydim. Mantığım ikiye ayrılmış durumdaydı, ne yapmalıydım? Burada onunla kalıp susmalı mıydım? Yoksa her şeye karşı direnip savaşmalı mıydım? Yanıt basitti, savaşacaktım, her engele rağmen.
Avcumun içindeki soğuk kapı kolunu bırakıp arkamı döndüğümde ifadesiz görüntüsü gözlerimi doldurmuştu. Beklediğim bu değildi, alay etmesi gerekmez miydi? Onun pençesiydeydim çünkü şuan.
"Ne istiyorsun benden?" Yaptığım ilk hata beni bırakması söylemek olmuştu. İkinci hata ise ona güvenmem. Bana boşuna aptal demiyordu. Sorulması gereken buydu değil mi?
"Sen Buse' den ne istedin peki, Ekin? Neden bıçakladın onu?" Fark etmediğimi sanıyordu ama dün de aynısını yapmıştı. Önemli noktalarda babamı kullanmış düşüncelerimi dağıtmıştı, ama şuan böyle bir şey olmasına izin vermeyecektim.
"Ne istiyorsun?" Sonuna kadar diretecektim.
Bir adım yaklaştı, olduğum yerde durdum. Gözlerindeki ifade git gide sertleşiyordu, farkındaydım ama geri adım atarsam ondan korktuğumu sanırdı. Ciddiyim ondan korkmuyordum, sadece bazen biraz ürkünç olabiliyordu.
"Ne istiyorum biliyor musun?" Dudakları alaycı bir kıvrılmayla şekillendi, ruhsuz gülme sesi bunu takip etti. Bir adım daha yaklaştı, aramızda sadece bir adımlık mesafe kalmıştı. Geri adım atmamak için zor duruyordum ama yine de olduğum yerde kalmayı başarabilmiştim.
"Ne istediğimi mi merak ediyorsun?" Hala alaycıydı, ama buna kanımı donduracak sakinlik eklenmişti. Kelimeleri bulamıyordum. Ağzımdan tek bir kelime çıktı.
"Evet." Belki de sadece kurtulmak istiyorum.
"Seni," çok sakindi. Bu kelime zihnimde bir anlama eşlik edinememişti. Benden ne istiyordu?
"Anladın mı? Seni istiyorum." Bağırmıyordu, ama bağırsa bu kadar kulaklarımda bu sözcükler yankı etmezdi. "Benim olmanı istiyorum, anladın mı?"
Bir adım daha yaklaştı, aramızdaki mesafe kalmamıştı. Beni kendine bastırarak duvara yaslanmamı sağladı. Şuan bez bebek gibiydim ve hiçbir şey yapamıyordum.
"Anladın mı? Bana ait olmanı istiyorum." Gözleri.. hala siyahtı ama içinde başka duyguların renkleri saklıydı. Konuşamıyordum, kelimeler yoktu. Belki bir çok şey söylenmeliydi, bir çok cümle harcanmalıydı bu konu hakkında, ama ağzımı bile açamamıştım.
"Konuşsana!" Bağırması o kadar etkili değildi. Belkide ben öyle sanıyordum. Bir saniye önceki cümlelerin yükü hala sırtımdaydı. Gözlerine bakmakla yetindim.
"Niye susuyorsun, ha? Bunu merak ediyordun. Öğrendin işte, konuşsana!" Ne söyleyebilirdim ki? Ne söylenebilirdi. Hangi sözcük beni kurtarırdı, hangisi beni iyileştirirdi?
Alaycı gülme sesi yine gergin havanın içinde yükselmeye başladı. Kafasını sallıyordu, gözleri yine kızarmıştı. Acı çeker gibi bir görüntüsü vardı. Ben hangi durumdaydım bilmiyordum. Dizlerim titriyordu, üşüyor muydum, yanıyor muydum hiçbir fikrim yoktu. Bulunduğum ortam daha çok küçülüyor, duvarların arasında sıkışıyordum sanki.
Bir kolumdan tutarak çekmeye başladı. Elleri demir kadar sertti. Bu bana bileğimin kelepçelendiği anı hatırlatmıştı. Her şey aklıma geliyordu şuan. Tecavüz edildiğim anı hatırladım, yağmurun üstüme yağışını. Hala bedenime işlenmiş acının kanıtı olarak duruyorlardı. Karnımda dikiş izi aklım bir ucundan çıkarak geldi ve bu görüntünün altında ezildiğimi hissettim. Belkide şuan hiç alakası yoktu ama yinede zihnimin en derinine gömdüğüm anılar zombi gibi diriliyordu. Babamın ilk tokat atışı düşüncelerime saldırdı. Özgürün tekmemeleri başını bir taraftan uzatıp zihnimde tepinirken, yine aynı şeyleri yaşayacağımı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Novela JuvenilBir kalbin sevgisi başka hayatlara nasıl yansırdı? Bu sevgiye ışık tutan Ayna, çaresiz bir ruhun kayboluşunu satır satır yazacaktı.