Kapı ufak bir gıcırtıyla açılmıştı. İçerisi karanlık olduğu için bir şey göremiyordum. Ama yıllardır bu evde yaşadığım için bu evin tüm detayları beynime işlenmişti. Yerde bana ait olan ayak sesleri vardı. Evimiz büyük bir ev değildi, aksine hiç kimsenin istemeyeceği türden bir yerdi. Sadece bir mutfak, bir banyo ve iki odadan oluşuyordu. Çoğu kişi mutlu olmazdı belki de burada yaşamaktan. Ama biz mutluyduk.
Kolidor boyunca gözlerim karanlığa alışmış, daha dikkatli ve temkinli adımlarla yürüyordum. Pencereler açıktı ve bu hafif bir esinti oluşturuyordu. Babamın ve annemin odasının önüne geldiğimde güçlü bir rüzgar saçlarımı dağıtmıştı. Aldırmadan, kapı kolunu tuttum ve aşağı doğru çektim. Kapı açıldığında karşımdaki manzara görmeyi beklemediğim türdendi.
Babam sabah bıraktığım gibi yatağında yatıyordu. Gece lambası açık olduğu için içerisi loştu. Babamın yanına yaklaşarak yüzünü incelemeye başladım. Yanaklarındaki sakal izleri odanın loşluğunda sineye çekilmişti. Dudakları hafif aralık, saçları dağınıktı. Ama tüm bunlara rağmen huzurlu görünüyordu. Annem öldüğünden beri belkide ilk defa böyle uyuduğunu görüyordum.
Tekerlekli sandelyesi yanındaydı. Kendi tabiriyle "ikinci bacağı". Evet babam için sadece buydu. Önem vermiyordu hiçbir şeye. Tek önemsediği annemdi ve oda sonsuza dek gittiğinden beri hiçbir şeye aldırmıyordu. Eve gece yarılarında dönmeme bile karışmıyor, umrunda olmuyordu. Annemi hatırladım. Saçları siyahtı babamın aksine. Uzun ve gür siyah saçları omuzlarından aşağı sarkıyor, yüzündeki gülümseme hiç solmuyordu. Annemle tartıştığımızda babam hep annemin tarafında olur, bana kızardı. İşte ilk sinir krizimi böyle geçirmiştim.
Özgürü gördüğüm ilk gündü. Okuldan geç çıkmış, otobüsü kaçırmıştım. Durakta beklerken sınıf arkadaşımın babası arabasıyla durağın önünde durmuştu. Beni evime götürmeyi önermişti. Tam reddetecekken arkamdan annemin sesini duymuştum.
"Ekin." Annemin sesi hep olduğu gibi değildi o gün. Sinirliydi ve yüzündeki tebessüm yok olmuştu. Hızlı adımlarla yanıma yaklaştığında ona bakıyordum ama o arkamdaki arabaya bakıyordu. "Ne işin var hala burada? Neden evde değilsin?" Sesini yükseltmişti. Anneme dönük olduğum için arkamdaki arabanın gidişini çıkardığı sesten anlamıştım.
"Şey, otobüsü kaçırdım da," lafımı bitirmeme izin vermeden yine konuşmuştu.
"Utanmıyor musun başka birinin arabasına binmeye," beni yanlış anlamıştı. O arabaya binmeyecektim ki.
"Anne. Hayır yanlış anlıyorsun, arkadaşımın babasıydı ve beni eve-" yüzümde patlayan bir tokat sözümü bitirmeme engel olmuştu.
"Sus. Sakın bir daha annene karşılık verme, anladın mı? Sakın!" Elim yanağıma giderken başımı kaldırmış şaşkınca anneme ve babama bakmıştım. Çevredeki bir kaç yüz bize dönmüş ve film seyreder gibi izliyorlardı. Hissediyordum. Annemin gözünde pişmanlık ve acıma duyguları yeşerirken, babam ifadesizdi. Hala olanlara anlam veremiyorken otobüs gelmişti ve hiçbir şey olmamış gibi davranıp mekanik hareketlerle otobüse binmiştim.
Eve geldiğimizde birkaç saniye kapı eşiğinde durup evi taramıştım. Ve sadece saliseler sonra avazım çıktığı kadar bağırmış, her şeyi döküp saçmıştım. Hatta bir ara o kadar kendimi kaybetmiştim ki elime ne geliyorsa babama fırlatmaya başlamıştım.
Ve o günden sonra bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmamıştık. Hiçbir anlamda.
Babamın yüzünde ki gözlerim bu anılara dalmıştı. Kendime geldiğimde başımı yatağın üzerindeki tabloya çevirmiştim. Annemin ve babamın düğün fotoğrafıydı. İkiside kameraya gülümsemiş ve bu gülümseme gözlerine ulaşmıştı. Babamla kendimi benzetiyordum aslında. O annem için her şeyi yapardı, bense Özgür için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Teen FictionBir kalbin sevgisi başka hayatlara nasıl yansırdı? Bu sevgiye ışık tutan Ayna, çaresiz bir ruhun kayboluşunu satır satır yazacaktı.