1.Bölüm

821 117 1.1K
                                    

Arkadaşlar selamlar.

Çok heyecanlı biraz da gerginim. Yıllardır bu platformda okuyucu olarak bulunuyorum ancak bir gün bir şeyler yazmaya cesaret edeceğimi tahmin etmezdim.

Sanırım arkamda anı kalması için kendi kalemimden bir şeyler bırakmak istedim.

Bu yolculukta bana eşlik eden, edecek olan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.

Teşekkürlerin en büyüğü de bu platformda bana safe alanlardan birini yaratan ve beni yazmaya teşvik eden Seftun'uma.

O zaman hepimize hayırlı olsun. Umarım biraz olsun hayatın boğucu temposundan uzaklaşabildiğiniz ve size de safe hissettiren bir fic olur.

Okumaya başladığınız tarihi de buraya bırakın bakalım.

İşte şimdi iyi okumalar dilerim. <3

***
3.03.1980, Seul

"Büyükbaba! Lütfen korkunç şeytan hikayesini bir daha anlat, lütfen!"

Isınmak için şöminenin olduğu odada toplanan Jeon ailesinin en küçük üyesinden çıkmıştı bu serzeniş. Kış mevsiminin yerini ilkbahara bırakmamaya yeminliymiş gibi olduğu bu aylarda tüm kasaba halkı özellikle geceleri ısınabilmek için hala şömine yakıyorlardı. Ancak içlerini ısıtan şöminede yanan odun ateşi değil belki de tüm aile üyelerinin bir arada oluşuydu.

Odanın bir köşesinde sakince romanını okuyan Jungkook istisnasız her akşam şahit olduğu diyaloğa gözlerini devirmeden edemedi. Bu olay onlar için bir gelenek haline gelmişti adeta. Kız kardeşi, Jieun, her akşam büyükbabasından aynı hikâyeyi anlatmasını ister, üstelik ezbere bildiği bu hikâyeden her seferinde aynı şekilde korkardı.

Kesin yine gece yanımda uyumak isteyecek diye düşünmeden edemedi Jungkook. Kız kardeşi gerçekten uslanmazın tekiydi ya da kendini bile isteye korkutmaktan zevk alacak kadar anormal biriydi.

"Jieunie, sıkılmadın mı bu hikâyeden? Şeytanın kendisi bu kadar düşünmemiştir başından geçen olayları." Elindeki romanın sayfalarını sakince çeviren Jungkook büyükbabasının cümlesi üzerine hafifçe kıkırdadı. Hyungunun ona güldüğünü gören Jieun kaşlarını çatsa da yine de ısrarından dönmemekte kararlıydı.

"Lütfen büyükbaba! Bir sefer daha anlat sonra söz bir daha anlattırmicamm." İşaret ve orta parmağını sırtının arkasında üst üste koyarak birleştiren küçük kızın abisine benzeyen bambi gözleriyle bu hayatta ikna edemeyeceği kimse yoktu.

Torununu kırmak istemeyen yaşlı adam elindekileri bırakarak hafifçe yerde bağdaş kurarak oturmuş olan Jieun'a doğru eğildi. Heyecanla yerinde dikleşen küçük kız istediğini almanın sevinciyle gözlerini kırpıştırarak kendini odadaki diğer herkesten soyutlamıştı bile.

En az yüz kez dinlediği masalsı hikâyenin bir kez daha anlatılacağını anlayan Jungkook ise son günlerde merakla okuduğu romanına odaklanamayacağının bilinciyle annesinin az önce önüne bıraktığı sıcak çikolata bardağını kavrayarak büyükbabasına doğru döndü.

"Bundan yüz yıllar önce Jienuie, şu an yaşadığımız kasabada insanlar dışında başka canlılar da yaşıyordu. İnsana benzemeyen ama istedikleri zaman da insan kılığına girebilen canlılardı bunlar. Üstünde yaşadığımız bu toprakların asıl sahipleriymiş gibi davranıyorlardı." Masanın yanında hazırda bekleyen purosunu yavaşça yakan yaşlı adam ne zaman bu hikâyeyi anlatsa eli purosuna gider yakmadan hikâyeye devam edemezdi.

"Üstelik yalnızca Kore'de değil, dünyanın her yerindelerdi. Bizler gibi bu toprakları ekip biçerek ya da binalar dikerek yaşamıyorlardı tabi, yıkımdan eziyetten hoşlanıyorlardı." Purosundan derin bir nefes çektikten sonra devam etti. "Koca bir yıkım düşün, asker gibi tek bir yerden emir alan bu yaratıklar yalnızca kaos çıkarıp duruyorlardı. Önlerine çıkan herkesi de ortadan kaldırıyorlardı."

Devil's WellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin