Selamlarrrr.
Nasılsınız bal bebekler?
Ben çok iyiyim, araya zaman girsin istemedim ve yeni bölümü salayım dedim.
Bölüm daha sakin gibi gözükse de bir yandan yine önemli sahneler göreceğiz özellikle kuyunun etkileriyle ilgili. Bir kaç bölümü bunu anlatmaya ayırdım o yüzden dikkatlice okuyun tamam mı?
Düzenleme; bu bölümü de Yıldız Yağmuruma ithaf ediyorum Venomvlj 🤍
Sizi çok seviyorum ve iyi okumalar diliyorum. <3
***
Jungkook'un önderliğinde, eve dönüş yolunu nasıl bildiğini hala anlamadıkları bir şekilde, ormandan çıkıp Jeon hanesine gelinceye kadar hiç konuşmayan dörtlü adeta savaştan çıkmış gibilerdi. Seftun Seokjin'in koluna girmiş ve ağırlığının bir kısmını ona vererek yürüyor, Namjoon bomboş ileriyi izleyerek ve ortamdan tamamen kopmuş bir halde yaşananları düşünüyordu.
Saatlerce yürüdükleri orman, karşılarına bir anda çıkan ve ormanın derinliklerine kaçmalarına sebep olan o koca hayvan, sürüklendikleri ve tesadüfen(!) buldukları kuyu, transa girmiş hatta adeta delirmiş gibi kendini kuyuya atmaya çalışan ve çevresiyle irtibatı kesen Jungkook, içtiği kuyu suyu, tüm yaralarının iyileşmesi...
Mümkün değildi. Gerçekten tüm bu yaşadıkları bir kâbus olmalıydı. Tamam kendisi de çocukluğundan beri anlatılan bu hikâyeyi ezbere bilecek kadar çok dinlemişti ancak bu gece gözleriyle şahit olduklarından sonra kuyu hakkındaki düşünceleri anlatılanların da ötesine geçmişti.
Her şeyden önce kuyudan yayılan ışık hepsini büyülemiş ve adeta içine doğru çekmişti. Jungkook'un kuyuya nasıl eğildiği ve kendini sorgusuz sualsiz aşağı bırakacak kadar gerçeklikten nasıl koptuğunu görmüştü. Defalarca bağırdıkları halde Jungkook asla onları duymamış gibiydi. Sanki tek amacı kuyuya dalmaktı.
Öte yandan kuyu suyu Jungkook'un yaralarını iyileştirmişti. Hem de hepsini. Üstelik kuyudan zorla uzaklaştırıldığı an hayat enerjisi emilmiş gibiyken suyu içmesiyle kaybettiği tüm o enerjiyi misliyle geri kazanmıştı sanki.
Yok. Bunlar gerçekten hemen kabul edebileceği türden olaylar değildi. Resmen fantastik bir dünyanın kapılarını aralamış gibilerdi. Çok mantıksızdı.
Nefes alamıyormuş gibi hisseden Namjoon derin bir soluk çekerek kafasını yürümeyi bırakan arkadaşlarıyla birlikte havaya kaldırdı. Jeon hanesinin önündelerdi şimdi.
Bu dörtlü arkadaş grubunun aileleri her hafta içlerinden birinin evinde toplanır uzun saatler keyifli sohbetler ederlerdi. Bu hafta Jeon hanesinde toplanacaklardı.
Muhtemelen hepimizin ailesi şu an içeride diye düşündü Namjoon. Göz ucuyla Jungkook'a baktığında ormandaki neşesinden pek de bir şey kaybetmediğini gördü. Yüzünde hala kendini koruyan bir tebessüm vardı ve arada heyecanlanmış gibi kesik kesik soluklar alıyordu.
Açıkçası Namjoon korkuyordu. Kuyu suyunun yaraları iyileştirdiği kısmı anlatılan hikayeyle tutarlı görünüyordu. Peki ya sonra yavaş yavaş tüm iç organları öldürdüğü kısım? İşte bunun gerçekleşmesinden ve birazdan ailelerine verecekleri hesaptan korkuyordu.
Seokjin ve Seftun'un ise yüzlerinden yorgunluk akıyordu. Öyle ki hala birbirlerine yaslı halde duruyorlar ve etrafa boş bakıyorlardı.
Arkadaşlarının aksine Jungkook birazdan ailelerine anlatacağı şeylerden dolayı heyecanlı ve azıcık da gergindi. Ne tepki vereceklerini çok merak ediyordu. Bu yüzden daha fazla beklemek istemedi ve hızlıca eli vurmak üzere kapıya uzandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devil's Well
FanfictionJeon Jungkook bir gece arkadaşlarıyla birlikte, yaşadıkları kasabada yıllar önce yaşamış ve daha sonra hapsedilmiş olan şeytanın kuyusuna gider. Ancak o geceden sonra yer altıyla yer üstü arasındaki geçiti açtığından bir haberdir. Çünkü şeytan, Jeon...