Siyah gecede kaybolan kapşonlümü kendime daha sıkı sardım ufak çileyen yağmur beni rahatsız etmiyordu. Adımlarımı havayı doyasıya yaşamak için yavaşlatıyordum, paçalarımın yarısı su birikintilerinden dolayı sırıl sıklam olmuştu, çilemeden önce yağmur daha şiddetliydi, zayıflayınca insanlardan arınmış kaldırımlarda ufak bir gezintiye çıkmak istemiştim.
"siktir" önüme bakmadan ilerlerken dengemi kaybetmiştim, önümdeki bas baya hayvan gibi duran direği son anda sıyırmıştım, sarsılıp kenara sıçramıştım, sıçradığım yerde büyük bir su birikintisi vardı.
"salaksın İsmail"
"çok dikkatsizsin İsmail" kendi kendime konuşuyordum. tehlikeyi atlatıp cebimden çıkardığım kablosuz kulaklığı kulağıma yerleştirdim. Sessiz sakin kaldırımda yol alıyordum. Sözleri ağzımda geveleyerek mırıldanıyordum, huzur dolu bir yürüyüştü. Hava git gide soğurken şapkamı kafama geçirip ellerimi ceplerime soktum.
"unutma..."
"seni benden daha çok sevecek birini bulamazsın" sözleri sebepsizce bana çok anlamlı ve güzel geliyordu, play listemde böyle bir şarkı var mıydı ki?
Ritme kapılıp adımlarımı şarkıyla uyumlu atıyordum. Gözlerimi sıkıca kapatıp gök yüzünden yüzüme düşen damlalara izin verdim.
"ananı-" hangi geri zekalı ben dalmışken yanımda kornaya basıyordu, kulaklıkları çıkarıp cebime iliştirdim, sanki alacaklıydı. Korkuyla teklemiştim olduğum yerde. Yanımda siyah bir jip duruyordu. Çok kasvetli durması bir yana çok siyah ve parlıyordu. İlerleyip cama yaklaşıp işaret parmağımla üç kere tıklattım.
"acaba hangi geri zekalı beni rahatsız ediyor" tükürürcesine anlamsızca sıktım dişlerimi.
Siyah Jipin karartmalı camları yavaş yavaş indi.
"yürüyüşün çok tatlı" karşımda duran adamdan buram buram alkol kokusu geliyordu. Belli ki içmişti ve ne yaptığından gram haberi yoktu. Onun dışında sarı platin saçları vardı dip boyası gelmişti saçlarının bir kısmı kahverengiydi, köşeli çenesi , pembe dudakları azda olsa sakalı vardı, kaşının kenarını bilerek çizdirtmiş gibiydi beyaz bir teni vardı.
"ne-"
"çok tatlı yürüyorsun" tekrarlamıştı özgüvenle.
"beyefendi iyi misiniz?" sadece sarhoştu.
"evet... yüzünde yürüyüşün gibiymiş" gelen iltifatla gözlerimi ondan kaçırdım.
"utanınca da öyle" dudaklarımı sıktım sinirle.
"bakın gider misiniz Beyefendi burdan beni yalnız bırakın ya" isyan ediyordum ve yağmur hızlanmaya başlamıştı, rüzgar esiyordu.
"yağmur hızlandı"
"istersen bırakırım" kendinden çok emindi.
"sen sarhoşsun farkındaysan araba bile kullanmaman lazım çakma sarışın" tek kaşımı kaldırıp kollarımı kendime sardım.
"Barış..."
"ne"
"ismim Barış Alper" sesi bir öncekinden daha kalın ve ciddi çıkmıştı, çekici gelmesi hiç normal değildi benim için. Yağmur daha da şiddetlendikçe içimden küfür savuruyordum, arabasına binme fikri aklımda hiç yoktu ama evren binmem için beni zorladıkça zorluyordu.
"peki Alper bey yağmur hızlandığı için binicem ama ben kullanıcam yoksa bu halinle bizi uçurumdan aşağı fırlatırsın" kıkırdadı.
"güzel konuşuyorsun"
"seni her gün gören kişilerin şansından istiyorum" sarhoş olmasına rağmen nasıl bu kadar iyi konuşuyordu. Alkol kokusu beyaz düğmelerinin bir kaçı açık olan gömleğine sinmişti.
"felsefe yapmada kalk o koltuktan yana geç geri zekâlı" hoşuma gitmemeliydi ne dediğinin bir anlamı yoktu sadece alkolün etkisindeydi.
Geçtiği koltuğa oturduğunda gözleri arada sırada mayışıp kapanıp açılıyordu, direksiyonu evimin olduğu yere çevirirken gözlerim arada o uykulu açık kahve rengi gözlere dalıyordu.
...
"geldik!" hevesle koltukta oturan çakma sarışına dönmüştüm. Uyumuştu.
"yabancı birini de eve atmadım demem" iç çekip yan koltuktaki Barış'ın kemerini açtım.
"ha gayret ismail yaparsın o kadar ağır değildir bu" kendimi gazlıyordum.
Arabadan çıkıp diğer koltuktaki sarışının kolunu omzuma atıp beline sarıldım, elimi beline koyduğumda hissettiğim kaslarla kendime hakim olmaya çalışıyordum. Çok sert bir vücudu vardı bendem 2-3 santim uzun ve iri yarıydı kol kasları beni bile kaldıra bilirdi, elinin büyüklüğünü es geçiyordum.
"insan biraz az spora gider bune ya" söylene söylene evin içine kadar taşıdım iri yarı adamı.
"Belim!" çıkmış falan mıydı? canım yanıyordu. Koltuğa fırlattığım andan itibaren sızlıyordu etrafım.
"uyanınca beni boğmaz falan inşallah" kafasının altındaki yastığı daha kenara çekip Barış'ın duruşunu düzenledim. Çok çekici durması bir yana, elimi onun beyaz tenine yasladım baş parmağımla yüzüne düşmüş iki damlayı nazikçe sildim, ağzı birazcık açıktı ve ses çıkarmadan nefes alıp veriyordu. Dişlerinin ucu görünecek şekilde gözleri kapalı sırıtıyordu. Rüyasında güzel bir şey görüyordu sanırım.
"o nasıl güzel gülmek, Öldürseydin"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I don't want you to cry (BARIŞ-İSMAİL)
Fanfic"o kadar güzel gülüyorsun ki sevmesem ziyan olucaktı..." "imkansız diye bir şey yoktur ismail sadece zaman alır" saçlarını nazikçe okşadı.