'Bir gün orada olmayacağını nereden biliyorsun?'
'Orada olsam bile senin gibisine rastlayacağımı sanmıyorum.'
'Orada olsan bile bana rastlayacağının yüzde yüz garantisini verebilirim.'
†
Bölüm Şarkısı: The Neighbourhood ~ Devil's Advocate
2. Bölüm: Tehdit
"Herif tam sorunlu."
"Bunu bana dün niye anlatmadın, ikinci kez başına gelince anlatıyorsun." Dün delinin biridir diye geçiştirmiştim, bugün tekrar karşılaşacağımız aklıma gelmezdi, "Neyse, deli işte, sadece bana denk gelmiyordur herhalde."
Mahallede her zaman gittiğimiz kafedeydik, akşam olmak üzereydi ama etraf henüz kararmamıştı, Seokyoon kahvesinden bir yudum alıp fincanı masaya bıraktığında etrafa bakındı, "Bilmem bana hiç denk gelmedi," gözlerini kısıp baktığı yöne dikkat kesildiğinde ben de o yöne baktım, "neye bakıyorsun?" gözleri camdan dışarıdaki arabayı izliyordu, bana bakmayarak, "şu arabayı daha önce mahallede hiç görmemiştim, sen gördün mü? Lüks bir şeye benziyor." Bu sabah gözüme çarpan arabaydı bu, filmlerden dolayı içinde kim olduğunu göremiyordum, benim de odağım o arabadayken, "bu sabah benim de gözüme ilişti," fazla üzerinde durmadan önüme dönüp fincanımı elime aldım, bakışlarımı hala dışarıdan o arabaya bakan Seokyoon'a çıkarırken kahvemi dudaklarıma götürmeden önce, "buraya taşınan birinin herhalde, bakıp durma Seokyoon," başını bana çevirdiğinde sessizce uyardım onu, "bizi sapık falan sanacaklar," dediğim şeye gözleri kısılarak güldü, kahvemden son yudumlarımı aldıktan sonra, "hesabı ödeyeyim de kalkalım," çantamı alıp kasaya doğru yürüdüm.
"Hesabınız ödendi," dönütünü aldığımda istemsizce kaşlarımı çatıp, "biz hesabı ödemedik, nasıl ödendi?" Kasadaki adam istifini bozmadan, "arkadaşınızmış, neden diye sorarsanız selam vermek amaçlı yaptığımı söylersin dedi," durup hangi arkadaşımın böyle bir şey yapacağını düşündüğümde aklıma gelen kişi ile gözlerimi devirdim, tabi ki de o sülüktü bu, fazla oyalanmadan, "tamam o zaman, kolay gelsin," diyip masamıza doğru ilerledim, benim yaklaştığımı farkettiğinde Seokyoon çantasını alıp kalktı, adımlarımızı kapıya yönlendirip birlikte kapıdan çıkarken, "sen Hyunwook'u buralarda gördün mü? Hesabımızı ödeyip gitmiş," Seokyoon bir kahkaha patlattı, "o cimri mi? Hem niye böyle bir şey yapmış ki?" Durup düşündü, "gerçi o sana karşı epey cömert," gözlerimi devirmeden edemedim, "götümde gezmese de cimri olsa keşke," Seokyoon kıkırdadı, "çok zor, hazırlıktan beri peşinden koşuyor, bu yapışkanlığı yüzünden ölecek."
Eve yaklaşıyorduk, "Öyle deme, sevmesem bile birinin ölmesi fikri karnıma sancılar indiriyor," Seokyoon bir çakıl taşını ayağıyla sürüye sürüye yürüyordu yanımda, "abartma, şakaydı altı üstü, hayırdır sen bu aralar insanları önemser oldun?" Omzundan tutup kendime çektim onu, "tek önemsediğim sensin," Seokyoon bir kedi gibi mırıldanarak bana iyice sokuldu, evin önüne gelene kadar birbirimize gülerek yürüdük.
-
'Onunla fazla yakınsın,' Evin içine girene kadar uzaktan, arabasının içinde onu izledi, parmaklarıyla direksiyonda ritim tutturarak, 'Her neyse, bu işime yarayacak nasılsa.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFTER DONGWOOK: Wookwan (+18)
FanfictionAlanında oldukça başarılı bir psikiyatrist olan Dongwook'un, bilinenin aksine 'Psikiyatristler hastalarını iyileştirebileceği gibi, onları hasta da edebilir.' mantığıyla Siwan'a olan tehlikeli boyuttaki saplantısını okuyacağız.