Unforgettable

251 13 0
                                    

Aybüke, ailesinin terk edişinin getirdiği boşlukla yıllardır baş etmeye çalışıyordu. Hatırladığı o an, gözlerinin önünde film gibi canlanıyordu. 18 . doğum gününde, arkadaşlarıyla kutlamadan eve döndüğünde salonda masanın üzerinde bulmuştu notu. Bir kaç deste para ve yanına sıkıştırılmış küçük not kağıdında yazan "Artık büyüdün, kendi ayaklarının üzerinde durabilirsin." yazıyordu. Bu sözler onu yalnız ve kaybolmuş hissettiriyordu. Defalarca anne ve babasını aramış, ama telesekreterin bu numara kullanılmamaktadır sesiyle karşılaşmıştı.

5 yıl, koskoca 5 yıl geçmişti üzerinden. 5 yıldır doğum gününü kutlamazdı, yakın arkadaşıda yoktu ki zaten istesede kutlayamazdı. Tam bir yıl sonra, yakın aile dostundan öğrenmişti durumlarını. O gün boşanmışlar ve ikiside başka aileler kurmuştu. Onun yanında durmayan anne babası, başkasının çocuğunun yanında durmayı kabul etmişti. Pek anlaşamazlardı zaten, sürekli kavga ederlerdi.

Tamam boşansınlardı ama beni neden gözden çıkardılar ki diye sorguluyordu Aybüke. İlk fırsatta vazgeçilecek kişi neden o olmuştu? Yük olmazdı onlara, ayn evde kalmak istemiyorlarsada kabul ederdi kız. Çıkardı tek başına eve, parada istemezdi. Ama en azından orada bir yerlerde, aradığında açabilecek bir annesi babası olurdu.

Ama olmamıştı işte. Zorla aile dostlarından adreslerini almıştı. Yakında annesi yurt dışına, babasıda başka şehre taşınacaktı, öyle duymuştu babasının arkadaşı Onur amcasından. Onur amcası acıyordu kızcağızın haline. Kıyamadı, son kez görmek için yalvarmıştı Aybüke. Ama keşke görmeseydim diye hala pişmanlık yaşıyordu. Onları yeni ailesiyle mutlu şekilde görmek sarsmıştı. Aybüke iş bulana kadar alacağı bir ekmeğin bile hesabını yapardı. Günlük işlere gitmiş, en azından karnını doyurabileceği paralar kazanmıştı.

Ev temizliğine giderken kendi yaşlarındaki kızların, odasında üniversite sınavına hazırlandıklarına şahit olmuştu. O da hazırlanıyordu. Denemelerde çokta güzel netler yapmıştı. Ama sınavdan önce yaşadığı bu terkediliş ile bununda önemi kalmamıştı. İlk senesinde parası olmadığı için sınav ücretini yatıramamıştı. Sonraki sene İstanbul Üniversitesi hemşirelik kazanmıştı. Tüm bu süreçlerde tek başınaydı. Hem üniversite okuyup hemde yarı zamanlı çalışmak çok zordu. Sınavlara girip aldığı burslarda ek gelir sağlamıştı. Bu süreçte en büyük şansı ailesinin evi ona bırakmasaydı. Yoksa kira ya da yurt ücretiyle başa çıkması çok zordu.

Bir şekilde hayatta kalmıştı. Yakın arkadaşı yoktu. Ama hem okulda, hemde mezun olduktan sonra atandığı hastanede elbette arkadaşları vardı. Sadece diğer arkadaşlıklara baktığında Aybüke onlarla yakın olmadığını farkediyordu. Konuşuyorlardı ama sadece ortak girdikleri ortamda. Ara sıra dışarı çıkardı hastanedeki arkadaşlarıyla. O da grupçaydı hep.

Barış Alper ile de o günlerden birinde, bara gittiğinde tanışmıştı. Sahi, Barış Alper... Ne yapmıştı acaba? Çoktan unutmuş muydu Aybüke'yi? Ünlü bir futbolcuydu, çokça ne kadar istendiğine sosyal medyada şahit olmuştu. Onunda ilgisini çekiyordu hep. Nereden bilebilirdi bir gün, birlikte güzel vakit geçireceğini.

Gece yaşanılanlar Aybüke'ye tutku ve heyecan yaşatsada kalıcı bir çözüm sunmuyordu. Tam aksine, bu ilişkide bile bir son olduğunu bilmek dahada derin düşüncelere itiyordu. Hayatındaki tüm insanlar bir şekilde sürekli gelip geçiyordu ve Aybüke yine yalnız kalıyordu.

O gecenin üzerinden iki hafta geçmişti. Aybüke öncekinden daha sessizleşmeye başlamıştı. İşe gidiyor, işini yapıyor ve kimseyle iletişim kurmadan geri eve geliyordu. İş arkadaşları, geçen gece nereye kaybolduğunu sorduklarında yalan söylemek zorunda kalmıştı. Nasıl açıklardıki zaten o durumu başka? Aniden lavaboda kötüleşip çıkmak zorunda kaldım demişti. Arkadaşları onun için endişelenmiş ve üstüne düşmüşlerdi. Belkide artık kendini bu yalnızlıktan çıkarması gerekiyordu. Herkes gidecek korkusuyla kimseyle yakın olmadan yaşamına devam etmek ne kadar doğruydu?

Barış Alper Alper hala aklının bir ucundaydı. İlk günler belki tekrar görüşürüz diye umutlanırken gün geçtikçe umudu tükenmişti. Bir kaç kere sosyal medyaya bakma gafletinde bulunmuştu. Ve sonucunda uykusuz, bol ağlamalı geçen bir geceydi. Her yerde, her maç sonrası o konuşuluyordu. Bakmamak için dirensede her gün kendini onun hesabında buluyordu. Yazsa görür müydü o kadar kişi içinden? Görse bile ne kadar umursardı Aybüke'yi? Tek gece demişti çocuk, daha fazlası yok. Bunu bilerek kabul etmişti Aybüke. Şimdi neden bunun için üzülüyordu?

That Night |B.A.Y|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin