To miss

173 23 3
                                    


  Kumandayla televizyonun sesini biraz daha açıp, arkadaşlarımla pür dikkat Türkiye-Karadağ maçını izlemeye devam ettik. Normalde de nöbette değilsem milli maçları kaçırmamaya çalışırdım. Ama Barış Alper hayatıma girdikten sonra futbol izlemek hiç kaçırmadığım bir aktivite olmuştu. O oynamıyorsa bazen seyir zevki bile vermezdi. Barış Alper'in çıktığı kafa topuyla lobut gibi devrilen üç futbolcuya şaşkınlıkla baktım.

  "Ay Kerem gitti!" Bahar'ın çığlığıyla ona baktım.

"Hayvan herif ringte sanki." Oğuz'un gülerek söylediği şeye karşılık bende gülmüştüm. Sen birde yatakta gör.

"Birde gitmiş kontrol ediyor, ulan kontrol ederken bile ayrı sakatlar adamı, hareketlere bak." Emircan'da onlara katılırken sessiz kaldım.

Bir haftadır konuşmuyorduk. Ne o yazmıştı ne de ben. Yazmayı düşünmüyordum ama eğer o yazarsa cevap verir miydim... İşte onu bilmiyordum. Barış Alper ile bir geleceğimiz olmayacaktı, bunu kabullenmem gerekiyordu her şeyden önce. Ya o benden sıkılıp bırakana kadar yanında olacaktım, ya da daha her şeyin başındayken onu bırakıp hayatıma devam edecektim. İlkini yapmak canımı çok yakacaktı, ama ikincisi içinde cesaretim yoktu.

"Barış'ı çıkarmakla iyi yaptılar." Düşüncelerimden kurtulup Oğuz'un sesiyle ekrana baktım. Oyuncu değişikliğiyle Barış Alper çıkmıştı. Kenara geçerken yüzü sertti. Ekrana kısa süreli verildiğinde hemen taktığı şapkasına gülümsedim. Çok özlemiştim onu.

Bahar, Oğuz ve Emircan kendi aralarında Barış'ın performansını konuşmaya devam ediyorlardı. Onun çıkmasıyla hem rahatlamış hem de üzülmüştüm. Rahatladım çünkü sert oyun tarzıyla beni korkutuyordu. Üzüldüm çünkü onu izlemeyi seviyordum.

Emircan, "Performans düşüklüğüne rağmen iyi oynadı ama yorulmuş belli, sakatlığı ciddi olmasa bari."diye ekledi. Beni en çok endişelendirende buydu. Her zorlu anını hissediyordum sanki, benimde canım yanıyordu. O an arkadaşlarıma Barış Alper ile görüştüğümü söyleyip, her şeyi anlatmakistemiştim ama sustum.

Maçı 1-0 kazanmıştık. Ekiple biraz daha takıldıktan sonra, hepsi evine gitmişti. Salonu ve mutfağı toparlayıp televizyon karşısına geçtim. Kapalı televizyonu açıp, koltuğuma yayıldım. Televizyon pek izlemezdim ama arkada ses olması için evde olduğum her dakika açıktı. Sosyal medyada gezinmeye başladığımda, tüm keşfetim Barış Alper ile doluyken daha fazla dayanamayıp çıktım.

Telefonunumun ana ekranına boş boş bakınmaktan vazgeçip mesajlara girdim. O an elimde olan bütün gücümle kendimi sakin tutmaya çalışarak ekranda gezindi gözlerim. Sabitlediğim mesajların en üstünde Barış Alper'in ismi duruyordu.

Yazma Aybüke diye fısıldadım kendime. Bir şey yazacak gibiydim ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Söylediğim onca şeyden sonra ona yazsaydım ne olurdu? Sanki her cümle, durumu daha karmaşık hale getirecekti.

Bir iç çekip telefonumu elimde döndürmeye başladım. Barış Alper'in mesaj kutusuna bir kere daha baktım, bomboştu tabii ki. Aklımdakini yazmak ağır geliyordu. Seni özledim yazsam, bu onun için hiçbir şey ifade etmeyecekti. Gözlerim TV ünitesindeki çerçeveye kaydı. En son bu cümleyi kullandığımda olanlar aklıma gelmişti.

Geçmiş

Karşıma çıkan hesapla donup kaldım. Profil fotoğrafında, yanında yeni eşi ve onun çocuğu vardı. Üçüde gülerek bakmıştı. Yutkundum, bizim aile fotoğraflarımızdan farklıydı. O, gülüyordu. Dolan gözlerimi TV ünitesinin üstündeki çerçeveye çevirdim. Benim zorumla çektirdiğimiz aile fotoğrafımızda gülmüyordu babam.

That Night |B.A.Y|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin