1.Bölüm; Mezarlık

90 12 4
                                    

1.Bölüm; Mezarlık

Sevgilim, ben içimdeki acıya
Rağmen sulara dalıyorum.
Bilirsin ki; suyun kaldırma kuvveti vardır.
Göğsümde ki bu yangın su ile kaldırıp atsın istedim.
Ama o acı sana gelirse...
Tekrar hatırladıkça boğulursun.
Boğulduğunu anladığın an daha

çırpınırsın ama
Unutma çırpındıkça daha da batarsın.


Vücudumda bir sürü yara vardı, acıyordu. Ama en sonunda kabuk tutuyordu. Ben ise bana bıraktığı o acıyı sevdiğimden her kabuk tuttuğunda kanatıyordum.

Binlerce kabuk kalktı, binlerce kez kanadım. Bir yara gibi sana muhtaç kaldım. Kendimi sürekli sana muhtaç bıraktım. Bana bıraktığın bu acı, bana senden kalan son yadigardı. Belki, kanarsam geri gelirdin. Kanadım. Gelmedin... Ben senin yaranı da seviyordum ama sen sadece bende yara bırakmayı sevmiştin. Ben yarayı kaynatmaya alışmıştım, merhem ile yarayı iyileştirmeye değil. Bana merhem sürmeyi göstermemiştin oysa...

Gözyaşlarımın yarayı yakmasını alışmıştım, mutlu aile tablosuna değil.
Kanayan yarama, merhem sürecek birisi ol istemiştim. Çok şey istemiyordum. Sessiz bir mezarlık gibi evde tek başıma yaşamayı da istemiyordum.

Önümde olan mutlu aile tablosuna baktım. Babam, üvey annem ve çok sevdikleri minik kızları neşeli bir şekilde bahçede yemek yerken gözlerim dolmak üzereydi. Ben mutlu aile tablosuna alışkın değildim. Özellikle babamın beni istemediği, mutlu aile tablosuna hiç bir zaman alışmamıştım. Çünkü ben hiç bir zaman bunu yaşamamıştım. İnsan, yaşayamadığı bir şeye alışır mıydı?

Alışmazmış ama zorunda kaldıkça alışmış gibi yaparmış. Çünkü zorunda kaldıkça bazı şeyler kabul ediyordun. Bazı fırtınalar da gemiler batmadan gidiyormuş. O gemi güvenli limana gelinceye kadar olay değişmiyormuş. O kapı kapanıp evinin kapısı kapatıldığında asıl fırtına kopacağını kimse demiyormuş.

Asıl fırtına kopacağını tek başına iken koptuğunu sonradan anlamıştım. Tek başına onunla mücadele etmek çok zordu. Kaçmak isterdim kaçamazdım.

Adımlarımı geriye yönelttim. Bu aile en çok benim hayalimdi. Benden ise en çok çalınandı.
Ben o kadar çabalamak zorunda mıydım bir aile tablosu için? Her aile tablosu bu kadar zor muydu?

Ben bu kadar kolay elde edemiyorsam üvey annem ile babamın kızı nasıl elde etmişti? Benim tek suçum evlenmeden istenmeyen bir çocuk olarak dünyaya gelmem miydi? Sadece para verince bütün sorunları ortadan mı kalkmışlardı? Yoksa ben daha görünmez mi olmuştum?

Bir çınar ağacı gölgesinde fark edilmeyi bekliyordum. Annemin, babamın beni görmesini beklerken ardı ardına bedenim onların mezarlığı haline almıştı. Her yerim onların yaraları vardı. Kanatmaktan başka bir şey yapmıyordum. Çünkü bana bunu öğretmiş tek yadigar o olmuştu.

Kavga ediyordum, kendime zarar veriyordum gelsinler diye elimden geleni yapıyordum. Görmüyorlardı. Beni istemiyorlardı. Bu dünya da beni ailem bile istemiyordu. Küçücük bir evi bana mezarlık niyetine görmüşlerdi. Yaşadığım ev mezarlıktan başka bir şey değildi. Olamazdı.

Gölgede Kalanlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin