7

48 9 98
                                    

Selam kizlarr alin size mutlu bir yb💓

______________________

-Seokjin-

Sabahın köründe çalan alarmı kapatıp yarı kapalı gözlerimle bir süre yerimde doğrulup hayatı sorgulamaya başladım. Erken kalkmaktan nefret ediyordum. İşe gitmek için bu kadar erken kalkmak zorunda mıydım? İstediğim saatte gitsem olmaz mıydı yani?

Oflayarak yerimden kalkıp üst kata, odamıza doğru ilerledim. Namjoon dün yanlız kalmak istediğini söyleyince beraber uyuduğumuz günlerin ardından yine koltukta uyumaya dönmüştüm ve bunu özlediğimi söyleyemezdim. Rahat değildi bir kere.

Yavaşça kapıyı açtığımda hâlâ uyuyor olduğunu gördüm. Yanına yaklaşıp biraz eğilerek yüzünü incelemeye başladım.

Büyük ihtimalle uyumadan önce ağlamıştı, gözleri şişmiş görünüyordu.
Benim yüzümden ağlamış olması vicdanımı sızlatırken ellerim istemsizce saçlarında gezindi.

Ama ben onu üzecek bir şey yapmamıştım. Kanıtlayamıyordum da aldatmadığımı, inandıramıyordum kendimi. Ama yemin ederim, asla böyle bir şey yapmazdım.

Aldatılmanın nasıl iğrenç bir his olduğunu iyi bilirdim, bunu yapacak son kişi bile olmazdım.

O hâlâ uyurken bir an uyandırmaya kıyamamıştım, çok güzel uyuyordu. Ama bana inanması, içindeki şüphelerin yok olması için onu patronumla konuşturmalıydım. O yüzden beraber gitmeliydik, sonra kendisi de gelemezdi.

"Namjoon.." En son ona telefonuma kaydettiğim gibi bebeğim demediğim için sızlanıyordu, bu aklıma gelince gülümsedim. "Bebeğim.. Uyan hadi, gitmeliyiz."

Bebeğim dediğimi duyduğunda hafifçe yerinde kıpırdanıp gözlerini aralamıştı.

"Nereye?"

Uykulu sesiyle mırıldandığında şişmiş göz altlarına bakıyordum hâlâ.

"Şirkete, dün söylemiştim ya. İstemiyorsan uyumaya devam edebilirsin ama."

Bir şey demeden yerinde doğrulduğunda geleceğini anlamıştım. Dolabımızdan kıyafetlerimi alıp odadan çıktım ardından, onun da giyinmesi lazımdı.

Ben giyinip onu beklerken kısa süre sonra o da giyinmiş ve aşağı inmişti. Benim gibi resmi giyinmişti bu sefer, gömlek ve kumaş pantolonuyla fazlasıyla iyi görünüyordu.

"Hazırsan çıkalım mı?"

Kafa salladığında kapıyı açmaya çalışıyordum. Hâlâ benimle konuşmuyordu. Tamam, sinirlenmekte haklıydı ama bana inanmasını istiyordum. Yok yere suçlu hissettiriyordu kendimi.

Yarım saati geçkin sürenin ardından arabayla şirkete gelmiştik. Park edip indiğimizde onun kafasını kaldırıp kocaman binayı incelediğini görmüştüm. Şaşırmış gibiydi, böyle bir yerde çalışmamı beklemiyordu anlaşılan. Eskiden çoğu zaman geliyordu beni ziyarete ama hatırlamaması normaldi.

"Girelim mi içeri?" Kafa salladığında benimle ne zaman konuşacağını düşünüyordum. Suratı da sirke satıyordu zaten, uzaktan bakan biri bile aramızın bozuk olduğunu tek bakışta anlayabilirdi. Şirkete tam gireceğimiz sırada aramızdaki mesafeyi azaltıp yanına yaklaştım ve ellerimizi birleştirdim.

Önce ne yapıyorsun dercesine bakmış, ardından ellerini ayırmaya çalışmıştı. Fakat daha da sıkı tutup dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Ellerimizi ayırmayalım bir daha. Ve gülümse lütfen, gülümsemek sana yakışıyor." Fısıldadığımda dediğimi dinlemeyip ellerini çekmişti.

Lonely BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin