5.Bölüm - "Ankara"

68 13 2
                                    

"Gülen gözlerin ardına göz yaşı saklamayı öğrendim zamanla."

İnsanlar kendilerine hazırlanan tuzağın kokusunu dahi uzaktan alırken, ben kokmuş cesete bile anlam veremezdim. Tamam, belki fazla cesur duruyordum ama asla gizli kaçaklı işler yapmak huyum olmamıştı. Bu işe nerden bulaştığımı didiklemiyorum desem yalanların şahını söylemiş olurdum. Sahi ben ne yapıyordum? Annemin katili ile aynı masaya oturup yemek yiyordum, onlara daha önce kimsenin benden işitmediği kibarlıkta cümleler kuruyordum. Niye yapıyordum ki bunu? Bana yardım etmesinin altında en başından beri bir çıkar aradığım çocukla el sıkıştığımız için miydi? Saçmaydı, hemde deli saçmasıydı. Belki de vaz geçmeliydim? Şu an içinde bulunduğum arabadan inerek vaz geçmeliydim. Ama inersem katil beyin yeğeni beni direk indirteceğini dolaylı yoldan da olsa söylemişti. Ben nasıl bir çıkmaza girmiştim böyle?

Şu an da içinde bulunduğum durum da pek iç açıcı değildi zaten. Kürşat yedek anahtarları almamız bahanesini öne sürerek, koskoca inşaat şirketine gizli girmemiz gerektiğini söylemişti. Bunu yaparken ise o siyah bir mont giyecekti, ben de üzerime yoldan aldığımız uzun siyah kaban. Ortak giyeceğimiz suç kıyafetimiz ise kar maskesiydi. Allah'ım şaka gibiydi. Hollywood filmlerinde adamlar koskoca şirkete ellerini kollarını sallayarak girerken biz burda utanmasak kara çarşafa bürünüp, şirketin tuvaletlerine çıkan borulardan geçecektik. Halimiz komikti ama içinde bulunduğumuz durum hiç de öyle değildi.

Kürşat beni özellikle şirketin giriş yerindeki kameralar konusunda uyarmıştı, kameralarla göz temasım halinde olası bir durumda yakalanmamızın çok kolay olduğunu söylemişti. Başım önde, aile baskısı yüzünden etrafa bakış atamayan, gözlerini haramdan sakından bir kız gibi yürüyordum. Bu fikir beni güldürmüştü.

Bana bakan bir çift göz hissettiğimde kafamı yerden kaldırmadan bakışlarımı yukarı çevirdim. Şahsen birisi bana karanlıkta böyle baksa korkudan altıma edebilirdim.

"Bu kadar korkma," dedi Kürşat. Sesi ilk defa yarıştırıcı geliyordu ama suratı ses tonunun aksine hala ifadesizdi.

"Korkmuyorum, sadece tedirginim." dedim dürüstçe. Yani korkan bir insana korkma diyince pek de etkisi olmuyordu zaten. "Biz burda ne yapıyoruz?"

"Firmanın mal giriş çıkış dosyasını arıyorum, ama sen kafamı toplamama engel oluyorsun?" Sesinde bariz bir öfke vardı ama merak ediyordum. Bana hiç bir şeyden bahsetmemesi tepemin tasını attırıyordu. "Dosyalarını nerede saklıyor ki?"

Bana susmam gerektiğini belli edercesine bir bakış atıp, olduğum yerde sabitlenmeme sebep oldu.

Bir kaç yeri daha kurcaladıktan sonra sıkıntıyla ofladı. "Hızlı koşabilir misin?" diye saçma bir soru sordu. Tamam, iş şu an ilgimi çekmeye başlamıştı. "Ağlatırım," dedim anlamaz bakışlarımı ona yönlendirirken. Ciddi anlamda hızlı koşardım -ki her sabah yürüyüşe çıkmayı ihmal etmezdim. Alışkanlıklarından çok zor vaz geçen bir insandım ve 4 seneyi aşkın bir süreçtir de koşuyordum.

Koşmak beni rahatlatıyordu, dinlenme sürecinde içime çektiğim her nefes ciğerlerime kor alevler halinde inerken bana benliğimi unutmamam gerektiğini hatırlatıyordu.

"Güzel," diye mırıldandı kasa diye tahmin ettiğim yere doğru ilerlerken. Kasayı mı açacaktı?

"Kasayı açtığım an amcamın telefonuna bilgilendirme mesajı gider, yaklaşık 3 dakikamız olacak. Dosyaları alır almaz koşarak şirketten çıkmamız lazım."

Kalbimin teklediğini hissettim, yakalanma ihtimalimiz çok yüksekti. "Yakalanma ihtimalimiz çok mu?" dedim, sesimdeki endişenin yüzüme yansıdığına emindim.

Ayın GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin