Onu ilk defa şirin bir kafede görmüştüm. En köşedeki masada pencereye doğru yüzünü çevirmiş ve soğuktan montunun içinde büzülmüştü. Toz pembe flarını dahi boynundan çıkarmamıştı. Bir yandan önündeki sütlü kahvesini yudumluyor ve kitabını okuyordu. Hayatımı değiştireceği aklımın ucundan bile geçmezdi.
14 Eylül O gün...
" Buraya bayıldım. Okul çıkışı burda takılmak mükemmel bir fikir. Bayan Brown nun acı dolu çığlıklarından uzak bir yer. O kadından nefret ediyorum. Saçımın boyasına karışacağı yerde gelip de benim de boyası akmış paspal saçlarımı boyayabilir misin diyebilir. Değil mi? " dedi Michael. Bugün bu konu hakkında ne kadar söylendiğini sayma zahmetinde bulunmamıştım.
" Yine de ders notlarını yüksek tutmakta kararlı gözüküyor. " dedi Ashton mırıldanarak. Telefonu elimde çevirirken mesaj bildirim sesiyle durdum. Şifremi girip gelen mesajı okumamla arsızca sırıttım. Bu kızlar peşimi bırakmamakta direniyorlardı.
" Sen ne diyorsun bu konuda Calum? " dedi aptal sarışın. Onu duymamazlıktan gelip dilimi şıklattım. Benimle uğraşmaktan başka bir şey yapmıyordu. Seslice homurdanırken çatalıyla masaya vurdu. Burnumdan soluyarak başımı telefondan kaldırdım.
" Ne var Luke? " dedim düz bir sesle. Herkesi işaret edip arkasına yaslandı. Yine ne saçmalayacağını beklemek üzere kollarımı göğsümde birleştirdim.
" Buraya birlikte vakit geçirelim diye toplandık. Özellikle senin için, Calum. Ama sen her zaman ki gibi kızlardan bize vakit ayıramıyorsun. " sitemli sözlerinin ardından yüzünü başka çevirdi. Bu çocuk iyice aklını kaçırmış olmalıydı.
" Luke, biz çıkmıyoruz. O yüzden kıskanmanı gerektirecek bir durum yok. " tekrardan telefona dönecekken Ashton nun öksürük sesiyle durdum.
" Abartıyorsun. Luke doğru söylüyor, Cal. Biz senin de görüşünü almak istiyoruz. " kıvırcık saçlarını düzeltip yerinden doğruldu. Pekala. Ciddi bir konuysa konuşabilirdim.
" Konu ne? " dedim ellerimi masanın üzerinde birleştirmeden önce.
" Yeni konser! " dedi hepsi birden. Onlara şaşkınca baktım.
" Nerde? " dedim kaşlarımı çatarak. Uzak bir yer olmaması gerekiyordu.
" Brooklyn de. " dedi Michael pizzasından bir dilim alırken. Memnun olduğumu belli ederek başımı salladım.
" Tüm şey bu muydu? " dedim dalga geçerek. Herkes birbirine bakıp homurdanırken önümdeki kremalı kahveden bir yudum aldım. Konuşmayı sevmediğim halde beni konuşturmaya çalışmalarından nefret ediyordum. Onları seviyordum. Ama her onlarla birlikte vakit geçirdiğimde beni konuşturmak için tüm gayretlerini sarf etmeleri beni sadece bunaltıyordu. Onlar her zaman ki gibi kendi aralarında konuşurken telefona döndüm. Onlarca mesaj vardı ve ben hiçbirine cevap vermiyordum. Yanaklarımı şişirerek başımı kaldırdım. Köşedeki masaya doğru gözlerim kısılıp dikkatle incelerken yerimde dikleştim. Çocuklara tek tek baktım ve onların konuşmaya daldığından emin olup kollarımı birleştirip ayaklarımı öne uzattım. Sohbet etmekten nefret ediyordum. Şuanda sadece karşımdakini izleyebilirdim. Kumral saçlarını karıştırıp okuduğu kitabın sayfasını çevirdi. Sayfanın daha başındayken biçimli kaşlarını bir süre çatıp pencereye doğru baktı. Gözleri birkaç dakika dışarda oyalandıktan sonra somurtarak kitabına döndü. Benim de onunla beraber kaşlarım çatılırken elime telefonu alıp çevirmeye başladım. Yalnız gözüküyordu. En azından uzaktan tespit ettiğim kadarıyla öyleydi. Kafenin bu sıcaklığında flarını neden çıkarmadığını düşünürken yavaşça boynundan aşağı sarkıttı. Bu kızı izlememin saçmalık olduğunu biliyordum. Çocuklardan kurtulmak için bir kaçış yolu olmuştu benim için. Eğer kız ona baktığımı farkederse benim bir psikopat olduğumu düşüneceğini de biliyordum. Kendim hakkında bu şekilde konuşmak beni içten içe güldürürken bakışlarımı başka tarafa çekmeden kahveme uzandım. O sırada yine pencereden dışarı baktı. Bunu bikaç defa tekrarladığını hatırlayınca aslında yalnız olmadığını ve birini beklediğini anladım. Büyük ihtimalle sevgilisini bekliyordu ve görünen o ki sevgili erkek arkadaşı onu ekmişti. Kitabın kapağını yavaşça kapatıp masanın üzerindeki telefonuna uzandı. Elleri titreyerek numarayı tuşlarken diğer eliyle saçını kulağının arkasına sıkıştırmıştı. Dudaklarını birbirine bastırarak karşı taraftan cevap gelmesini bekledi. Aramızda çok mesafe yoktu ama o kadar kısık sesle konuşuyordu ki tek kelime dahi anlamamıştım. Bir ara gözlerini kapatıp karşı tarafı dinledi ve açtığında gözleri kızarmış, ağlamak üzere hazırlanıyorlardı. Bu defa konuştuğunda ise sadece şu cümleyi anlamıştım. Artık sana ihtiyacım yok, demişti ince kadife sesiyle. Bu benim içten içe meraklanmama sebep olurken kendime kızmadan duramadım. Saçmalıyordum. Kendime kızmaya devam edecekken kız birden ayağa kalktı. Dengesini kurduğundan emin olup gözünden akan yaşı hızlıca sildi. Flarını bağlamadan kitabıyla beraber koltukaltına yerleştirdiğinde hızlı adımlarla çıkışa yöneldi. Çocuklara bakıp yavaşça ayağa kalktım. Hepsi birden bana dönerken bugünden beri belki ilk defa gülümsedim.
" Gitmem lazım, çocuklar. Yolda daha sigara içeceğim. Sonra görüşürüz. " dedim geri geri yürüyerek. Bu defa itiraz etmeden sohbetlerine dönerlerken kendimi kafeden dışarı attım. Soğuk rüzgar yüzüme temas ettiği anda kaskatı kesildim. Bunu neden yapıyordum? Yaptıklarımın son derece mantıksız olduğu beynime yavaş yavaş ulaşırken yerimde durdum. Bir tarafım sadece gitmem gerektiğini söylerken diğer tarafım bunun benim için bir eziklik olacağını, başkasının hayatına burnumu sokmamam gerektiğini söylüyordu. İleri geri ellerim cebimde sallanırken tercihimi ilkinden yapıp onun gittiği tarafa doğru koştum.
Calum burda biraz bad boy havalarında. Hikayeyi beğendiniz mi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Smiled Shooting || Hood
Fanfictionİkimizde kesiklerle dolu kollarına bakarken başını kaldırıp yaşlı gözleriyle bana baktı. Ben ifadesizliğimi korumaya çalışırken onun boğazında hıçkırıkların düğümlendiğini biliyordum. Sertçe yutkundu. " Keşke.. " dedi hıçkırıklarının arasından. " B...