starry night, starry eyes

37 11 7
                                    

Hava son zamanlarda olduğundan daha soğuk olmasına rağmen kendini ara ara belli eden güneş, kütüphane camından içeriye, masamızın üzerine ışınlarını ulaştırıyordu.

Jeonghan, ikimiz için getirdiğim kahvesinden bir yudum aldı. Yardım edebileceğim kadar yardım etmiş, onun yazıları bilgisayarına geçirmesini bekliyordum. Ekrana oldukça dikkatli şekilde bakıyor, parmaklarını klavye üzerinde aceleyle hareket ettiriyordu. Önümdeki kağıdı katlayarak şekilden şekile sokarken, bir yandan Jeonghan'a bakıyordum. Bugün güzel yüzünü izleyecek daha çok vakte sahiptim. Elimdeki kağıdı köşelerinden ikiye katladım.

Üzerinde Winnie the Pooh figürleri olan beyaz bir sweatshirt vardı. Saçları hafif dalgalıydı bugün. Aralarında da renkli yansımaları olan birkaç tinsel, çok ince örülmüş küçük bir örgü vardı. Küçük, mavi, yıldız şeklindeki çıtçıtlı bir tokayla gözünün önüne gelen saçlarını tutturmuştu. Bileklerinde altın sarısı birkaç taşlı ince bileklik, parmaklarında birkaç dore yüzük, boynunda ise yassı zincirden bir kolye vardı. Güneş ışınları beyaz tenine ve saçlarına yansıyor, saçlarındaki tinsellerin parıldamasını sağlıyor, güzelliğine güzellik katıyordu. Kağıdı katlamaya devam ederken, göz ucuyla bana baktığını gördüm. Elimdeki kağıdı gösterdi, kısık sesle kulağıma fısıldadı.
"Gemi mi yapıyorsun?"
Ses çıkartmamak adına başımla onayladım.
"En baştan yapsana."
Gülümsedim, katladığım kağıdı bir çırpıda geri açtım. Bilgisayara olan odağı tamamen kopmuş, biraz bana doğru yakınlaşıp katlamaya başladığım kağıda odaklanmıştı. En baştan kağıdı katlamaya başladığımda, dikkatli bir şekilde izliyordu hareketlerimi. Ben ise onun beni izleyişini izliyordum. Hatta onun da ara sıra bana baktığına emindim çünkü bitirmeme yakın göz göze gelmiştik bir defa. Bitirdiğim zaman "benim olabilir mi?" Diye sormuştu.
"Senin olsun." Dedim fısıldayarak. Bir an önce kütüphaneden çıkmak istiyordum. Sanırım bir daha burada buluşma teklif etmeyecektim. Konuşacak birçok şey varken çok az, sadece fısıldayarak konuşmak yeterli değildi. Jeonghan'ın da böyle düşündüğüne emindim.
Kağıt gemiyi aldıktan sonra tekrar bilgisayarına döndü. Öğle arasının bitmesine az kalmıştı, acele ediyordu bu yüzden. Aradan biraz daha geçti. Birden bana tam bir şey diyecek gibi baktı, sonra bir anlığına durup telefonuna yöneldi.

Jeonghan:
Arkamdaki çocuk
Horluyor
Gülesim geliyor
Fısıldayarak derken gülerim diye
Burdan söylemek istedim

Seungcheol:
AHSHWKDNWKDB
Hööğhöğh

Jeonghan:
KCKDKXJSKFJKDJF
Aslında komik değil ama ortam sessiz diye gülesim geliyor işte

Seungcheol:
Benim de öyle

Telefonda yazışırken gözlerimiz buluşmuştu. Yazarken bir yandan bana, bir yandan telefonuna bakıyor, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Gülmek ona çok yakışıyordu. Her güldüğünde yanağındaki gamzesi belirginleşiyor, gözleri kısılıyordu ve bu benim için dünyadaki en güzel görüntü olabilirdi.
Kısacık yazışmamız bittikten 10 dakika kadar sonra kütüphaneden çıkabildik. Dersimiz aynı saatte başlıyordu, ve başlamasına da bir hayli az kalmıştı. Fakülteye giden uzun yolu yürümeye başladığımız an "Cookie sever misin?" Dedi, bir yandan çantasından çıkarttığı şeffaf saklama kabını açarken.

"Sen her buluşuğumuzda bir şeyler mi getireceksin böyle?"

Birkaç kalp atışı kadar duraksadı.
"Rahatsız oluyorsan söyle gerçekten yanlış anlamam. Ben beraber ye-"

"Ben cookieye bayılırım." deyip lafını keserek saklama kabına uzattım elimi. Bu akşam da buluşmanın mutlaka bir yolunu bulmalıyım diye düşündüm. Yine bir yürüyüş yapmalıydık. Yine beraber üşümeliydik. Belki bu sefer üşüdüğünü farkettiğimde ona sarılabilirdim. Ya da biraz daha bana kendisini anlatırdı. Onu tamamen tanımak istiyordum çünkü. Sevdiği ve sevmediği her şeyi bilmek istiyordum. Jeonghan'ı en iyi tanıyan ben olmalıydım. Öyle ki, yanımda hiçbir zaman gergin hissetmemeliydi az önce olduğu gibi.

Coraline - jeongcheol Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin