With You Watching Me

403 40 21
                                    

Barış:
Semih?
Nasıl yazıyorsun demeyeceğim çünkü seni asla eksik görmüyorum
Şu sapık olayında sana karşı mahcup hissettiğim için sana sürpriz yapmak istedim

Semih:
Mahcup mu hissettin yoksa acıdın mı
emin olamıyorum.

Barış:
Saçmalama Semih. Bugün çok eğlendik, özellikle Arda’yla iyi anlaşmadınız mı?

Semih:
Neden çocuğunu playdate’e getiren anneler gibi davranıyorsun ki?

Barış:
Alakası yok.
Hem aramızda o kadar yaş farkı da yok
Ben sende bizim gibi eğlendin sandım
Rahatsız olduğunu anlamadım, özür dilerim.

Semih:
Eğlendim aslında
Sadece bana farklı davranmanı istemiyorum.

Barış:
Farklı davranırım
ama seni sevdiğimden yani.

Semih:
Peki.

~~~~

Semih

Aptaldım. 2 günlük çocuktan hoşlanacak kadar aptaldım. Daha önce hiç ilişkim olmamıştı, belki de daha önce kimseden hoşlanmamıştım bile. Benim için hayatımı sürdürmek bile fazla gibi hissediyordum. Belki de birini sevmeye hakkım yoktu.

Ama içimde olan hislere engel olamıyordum. Fazlasını isteyen tarafım Barış’ın sesini daha fazla duymak istiyordu. Yüzünü göremesem bile ellerimle keşfetmek istiyordum.
Ne düşünüyorum ki? Sevgilisinin bile benden rahatsız olduğundan bahsetmişti. Daha fazlasını istediğim için suçluydum.

3 gün sonra

Günlerim yine aynı geçiyordu. Bazen ölsem acaba kaç günde beni fark ederler diye merak ediyordum. Günlerimin çoğunu geçirdiğim camın önündeydim. Dışarıdaki sesleri dinlemeyi seviyordum; kuşların cıvıltısı, köpeklerin birbirine havlaması, rüzgarın uğultusu beni sakinleştiriyordu sanki.

Telefonumun çalmasıyla girdiğim depresif düşüncelerden uzaklaştım ve arayanı okuyan sese odaklandım. Barış’ın aradığını anlayınca heyecanla ayağa kalktım.
Bana geldiği günkü samimiyetimizi düşünerek ara sıra iletişimde kalacağımızı sanıyordum. Ama günler hep bu telefonu bekleyerek geçmişti.

“Alo.”

“Alo Semih, bir şey diyecektim.”

“Sağ ol Barış abi, iyiyim. Sen nasılsın?”

“Pardon, biraz acelem vardı. İyiyim, sıkıntı yok da… Şimdi Gizem’e senin durumunu açıkladım ama yine de bizim evin önünde oturup bakınca garip hissettiğini söyledi. Anlarsın koçum, biraz özel anlar için mahremiyet lazım.”

“Anlarım abi de, benden ne istiyorsun tam olarak?”

“Biraz içeride otursan sıkıntı olur mu senin için, ya da arka bahçede falan otursan?”

“Yok abi, ne sıkıntısı. Haklısın, düşünemedim seni. Mutfaktan yanık kokusu geliyor da sanırım yemeğim yandı. Ben gidiyorum, uyarını dikkate alırım.”

Telefonu kapatıp ellerimi dolan gözlerimi durdurabilirmişim gibi bastırdım. Gözlerim yanıyordu sanki. Ben telefonunu beklerken onu bu kadar rahatsız ettiğimden haberim yoktu.

Saçma sapan hayallere kapılmam benim hatamdı. Koltuğa geçtim ve Yaprak Dökümü’nde kaldığım bölümü açtım. Ne kadar görmesem de Ferhunde ve Ali Rıza Bey’in atışmalarını dinlemek keyifliydi.

~~~

Barış

Sonunda Gizem’i yollamıştım. Semih’in durumunu açıklamama rağmen beni zorla aratmıştı. Semih’in orada oturmayı sevdiğini biliyordum ve telefonda duyduğum sesle iyice kötü olmuştum.

Baktığımda Semih’in evinin ışıkları kapalıydı. Uyumuş muydu acaba? Ama uyumasa bile ışığı yakar mıydı? Zaten telefonu da saçma bir bahaneyle kapatmıştı, “Ocakta yemeğim var” gibi bir şey söyleyerek kapatmıştı.

Semih’le ne kadar yeni tanışmış olsak da beni ona çeken garip bir duyguydu. Belki koruma içgüdüsüydü, belki de gözlerimi çekemediğim mavi gözleriydi.
Aklıma gelen düşünceyle hızlıca giyindim ve anahtarımı alıp dışarı çıktım. Direkt karşıdaki eve yürüdüm ve kapıyı çaldım.

İki dakikalık bir sessizlikten sonra, saçı birbirine karışmış ve yüzü şiş bir Semih kapıyı açtı. “Kim o? Lan, bunu kapıyı açmadan önce sormam gerekiyordu.”

Salak çocuk işte, sonra bana özel davranma diyor. “Barış ben.”
Semih’in yüzündeki düşüşü görmek beni de üzmüştü. Sanırım bugün yaptığıma cidden alınmıştı.

“Ne diyecektin Barış abi, kusura bakma, rahatsızlık verdiğim için bir daha olmaz. Boşuna gelmene gerek yoktu.”

Semih’in sert tavrının beni uzaklaştırması mı gerekiyordu bilmiyorum. Ama sinirli bir kediye benziyordu ve gidip onu sakinleştiresim vardı. “Yok, sen yemeğimi yaktım deyince birlikte yeriz diye geldim. Hayır diyemezsin çünkü çoktan sipariş verdim.”

Semih sırıtmıştı, gülmüştü işte. Keyifle içeri adımlarım. “Semih, yanlış anlama ama saçını düzeltebilir miyim? Yeni uyanmışsın, bir ucu batıya, diğeri doğuya bakıyor.”
İzin almadan dokunmak istememiştim. Semih’in kendi alanını korumak istediğini tahmin ediyordum.

“Olur ama benim de bir şartım var, benim gözlerim ellerim olduğu için seni görebilir miyim?”

Ne dediğini anlamadım ama gösterdiği gibi karşısına oturdum. Semih ellerini kaldırıp yüzüme koymuştu. Parmakları, en ince ayrıntısını bile anlamak istercesine yüzümde geziniyordu.

Semih’in fark etmediğini biliyordum ama yüzümün dibine kadar girmişti. Semih’in nefesini hissediyordum. “Barış, bu saçların neden koyun tüyü gibi tiftik tiftik?”

Saçımı sarıya boyamaktan biraz zarar görmüş olabilir ama abartıyordu yani. Ellerini tuttum ve avuçlarımın arasına aldım. “Semih, sen beni gömmeyi seviyorsun sanırım. Bir kez övmedin beni, anca hakaret. Ama saçlarımı sarıya boyuyorum, ondan zarar almış olabilir.”

~~~

Semih

Yakındı ve kendimi suçlu hissediyordum. Parmakları saçımı düzeltmeye çalışırken uslu uslu oturuyordum.

Ben mi hayal kuruyordum yoksa Barış iyice dibime mi giriyordu? Duygularımın karşılıklı olması mümkün müydü? Ama sevgilisi vardı.

Nefesini artık yüzümde hissediyordum. Akışına bırakmaya karar verdim ve hayatımda ilk defa birini öpmek için eğildim.

Kalbim ağzımda atıyormuş gibi hissediyordum. Barış’ın karşılık vermemesi başta korkutsa da şaşırmış olmalıydı, değil mi?

Karşılık vermeye başlamıştı. Haksız değildim, heyecandan bayılabilirdim ama çalan kapıyla hızla ayağa kalktı.

“Semih, pizzalar gelmiştir. Ben hemen gidip teslim alayım.”

~~~

sanırım yazma işi pek bana göre değil, saçma sapan ilerliyor gibi hissediyorum. Her an hikayeyi kaldırabilirim.

Love in the Dark (Barsem)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin