Kendi Evinin Yabancısı Olmak

11 3 18
                                    

( Oğuzhan'ın şarkıya girdiği kısım kadar güzel bir hayat diliyorum... )

İnsanın evim dediği yer kafasına esince çıkıp gitti yer değil, o esinti dindiğinde döndüğü yerdir...

Kısmen her insan bir eve doğar ve o evde hayatının çoğunluğunu geçirir . O evde iyi, kötü anılar yaşar. Bazen çok sever . Bazen nefret eder . Ama birde o evin yabancısı olmak vardır . Kendi evinin yabancısı olmak...

Bir zamanlar yuvan olan o ev şimdilerde hapishanen gibidir . O evin içerisindekiler ise gardiyanın . Sonra sorarsın kendine, dersin "Bir zamanlar neşe kaynağım olan eve şimdi nasıl tutsak oldum?" diye . Şimdi bu duvarlar sanki bir olmuşlar üzerime üzerime yürüyorlar gibi . Sanki sabahları artık o kadar da aydınlık değilmiş gibi . Sanki şu koca eve sığamıyor gibiyim yada duvarlar artık sandığımdan daha büyük ve daha yakındır bana . Duvarlar bana yaklaştıkça, uzaklaşıyor gibiyim hayattan . Çıkıp gitmek istediğinde, o evden gidememek... Ya korkundan gidemezsin, ya seni o eve bağlayan biri veya bir şey vardır . Ya da gidecek bir yerin yoktur sadece. 

Üçünü aynı anda nasıl yaşayabildiğimi hala sorguluyorum...

Ne zaman bu evden tek başıma çıksam, gittiğim yer market dahi olsa kendimi daha iyi hissediyorum . Bakıyorum... Beni içine hapseden duvarlara . Küçükken ne çok resimler çizerdim o duvarlara . Birde koltuğun arkasında kalan kısımlarına çizerdim ki, görüp kızmasınlar diye 😂ne güzel oyunlar oynardım halbuki ben o duvarlarla eskiden...

Ah be duvarlar... Ne yaptım lan ben size? İki resim çizdik diye mi bu tavırlarınız ? Silerdik olur biterdi . Ki zaten o resimler silineli çok oldu...

Eskiler güzeldi, eskiler özeldi ve eskiler hep eski olarak kalacak . Tekrarı olmayan bir film gibidir eskiler... En güzeli de onlardır, tekrarı olmayanda... 

Neden eskilerin değeri eskiyince anlaşılıyor hep ? Şimdi zamanda yolculuk yapabilmek için bir biletim olsa hangi yıla giderdim diye düşünüyorum... Ama karar veremiyorum. Çünkü geçip giden her bir yıl benden sevdiğim her şeyi tek tek alıp gitti . 

Ne olur zamanı biraz durdurun çünkü benim artık kaybedebilecek çok az şeyim kaldı ve ben onları da kaybedersem nasıl yaşarım bilemiyorum . Azıcık vicdanlı ol be Dünya ! Senden bir çöpünü bile almayan aciz bir insana hiçte acımıyorsun. Zalim Dünya her şeyimi aldın benden...

Oda buz gibi olmuştu, kalktım pencereyi kapattım . Aradan neredeyse 1 saat geçti oda hala buz gibi . Sonra fark ettim de soğuk olan oda değildi . Artık oda ne kadar sıcak olursa olsun ben soğumuştum...

Bir resim hayal edin . Şimdi elinize alın o resmi . Bakın iyice o resme . En sevdiğiniz insanları yerleştirin o resmin içine . Sonra resmin tam ortasına da kendinizi koyun . Şimdi ise tek tek yok oluşlarını seyredin o resimden... Hayatımın özeti tam olarak bu... Ben o resimden hep birilerinin yok oluşunu izledim . Ve şimdi ise o resmin tam ortasında yapayalnız kaldım . Bir başıma...

O resim eskiden rengarenk bir tablo gibiyken, şimdi siyah - beyaz eski bir resimden ibaret . 

Ah Dünya... bana neler borçlu olduğunu bir bilsen sen bile acırsın bana da, işte herkes gibi görmezden gelmek işine geliyor.

Sen kötülüklerini gizleyebilecek kadar da güzel değilsin Dünya.

Bunu bil yeter.

Sevgili Günlük...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin