5

202 32 26
                                    

"hep sen mi ağladın?
hep sen mi yandın?
bende gülemedim yalan dünya da.
sen beni görünce
mutlu mu sandın?
ömrümü boş yere çalan dünyada.."

onca olaydan sonra odama kapanmış, radyoda dinlediğim türkülere eşlik ediyordum. dalgın dalgın odamın soluk mavi duvarlarını izliyordum. yer yer sıvası kalkmış, bazı kısımları ise yeğenlerim boyamışlardı. ufacık bir nokta da ise "metê ez te hızdıkım." yazıyordu. (tr: hala ben seni seviyorum.)

yüzümde sahici bir gülümseme oluşurken bunu hangi yeğenimin yazdığını biliyordum, devran'ım yazmıştı. ben düşüncelere dalmışken odamın kapısı her yarım saatte bir olduğu gibi tıklatıldı. sinirle nefes verip gözlerimi kapattım, rahat bırakılmak istiyordum.

"hala" kısık bir erkek çocuğu sesi duyunca gözlerim açıldı hemen. yerimden kalkarak kapıya ilerledim ve hiç beklemeden açtım kapıyı. devran'ım ve onun daha iki yaşında olan minik kardeşi eylem'im ellerinde zar zor tuttukları bir tepsi ile bana bakıyorlardı.

daha fazla zorlanmasınlar diye tepsiyi aldım ve "geçin ballarım." dedim coşkuyla. onlar benim minik arkadaşlarımdı.

ikili sevinçle odama girdiklerinde bende kapıyı kilitleyip yanlarına dönmüştüm. yerde ki döşeğe oturduğumda onlar da hemen dibime oturmuşlardı. devran büyük abimin oğluydu ve şu an sekiz yaşındaydı. eylem ise daha iki yaşında dünyalar güzeli bir bebekti. elbette akrabalarımız beni sinir etmek için ikisine çirkin deseler de asla aldırmazdım onlara. gözümde bu iki çocuktan güzel başka kimseler yoktu.

"halacım sana yemek ve abur cubur getirdik. bu abur cuburları hâlo ismail bize bedava verdi, dedi ki söyleyin o halanıza bir daha üzülürse onun kafasını kırarım."

ben gülmeye başladığımda çocuklar da gülmüşlerdi. devran'ımın yanağını öpüp "şaka yapmış o birtanem" dedim "hani benim üzülmemi istemiyor ya, o yüzden kinaye yapmış."

devran anlayışla başını sallarken, eylem minik elleriyle kolumu tuttu ve başını sallayarak çok ciddi bir sesle "şinaye." dedi. devran'la hem onun bu ciddiyetine hemde tatlı söyleyişine gülerken minik bebeğimi kucağıma alıp gıdıklayarak öpmeye başladım.

ben onu gıdıklarken farkında olmadan devran benden gizlice kapıyı açmıştı. farkına vardığımda ise odaya çoktan züleyha girmişti bile. üzerinde yine uzun belini sımsıkı saran bir etek ve onun üstünde de siyah bir kazak vardı. havalar soğuk olduğu için uzuk etek giymeyi tercih ettiğini söylemişti, ha bir de coğrafya yüzünden.

aslen muğla da yaşıyormuş kendisi. ancak öğretmen olduğunda ege'de görev yapmak istememiş. oradaki imkan çok diye düşünmüş ve gönüllü olarak doğu'ya atanmış. onun gibi olan öğretmenlerin hepsine hayrandım. farkında olmasalar bile bir çoğumuzun kurtarıcısı onlardı.

yüzünde güzel bir tebessümle eğilip devran'ın kulağına bir şeyler söyledi ve devran koşarak eylem'i de alıp bana el sallayarak odadan çıktılar. ben onlara şaşkınlıkla bakarken züleyha gelip tam karşıma oturdu, tepsi vardı sadece aramızda.

"nasılsın helin?" diye sordu.

"ilk defa felsefe dersi dinleyemeyecek kadar yorgunum hocam."

gülüşünü tutamadı çünkü dolaylı yoldan aşkımı itiraf ediyordum hep. okulda felsefeyi benden çok seven kimse yoktu, sebebi de belli değil miydi zaten sevmemin? gözlerim güzel yüzünü izlerken o "en sevdiğim öğrencim." dedi, bu bile kalbimde depremler yaratmasına yol açtı.

günah geliyordu bazen.

ağır bir din ortamında büyüyen bana bu aşk, bu duygular günah geliyordu. ama peygamberlerin karşı koyamadığı bu günaha benim gibi aciz bir kulun karşı koyabilmesini nasıl beklerlerdi?

"sana bir şey getirdim."

sözleriyle bakışlarım ellerinde ki pakete düştü. kaşlarım yukarı kalkarken, onun yanakları pespembe olmuştu. heyecanla bana uzattığı paketi heyecanla aldım ellerinden.

"ufak bir şey- yani ben ilk defa denedim böyle bir şey yapmayı. umarım beğenirsin- offf helin bakmasana öyle açsana. heyecandan öleceğim şu an."

onun bu telaşlı konuşmasına gülerken yavaşça açtım paketi daha çok sinir olsun diye. ki öyle de olmuş bana kaşlarını çatmıştı tavırlı bir şekilde. bu tatlılığına dayanamayıp pakedi açmayı bırakıp dizlerimin üstünde doğruldum ve daha o ne olduğunu anlayamadan dudaklarımı yanağına uzunca bastırdım.

aramızda az bir mesafe bırakıp geri çekildim ve "her ne olursa olsun, elinin değdiği her şeyi yüreğimin en derinlerinde saklayacağım." dedim.

şimdi nerdeyse tüm yüzü kıpkırmızı olmuştu, içimde ki aşk o kadar büyüktü ki bu hali cennete düşmüşüm gibi hissettiriyordu.

yerime oturup sonunda paketi açtım ve içinden örgü bir atkı çıktı. bordo bir ipten yapılmış büyükçe bir atkıydı. hevesle pakedi yere bırakıp atkıyı boynuma sardım ve bir çocuk neşesiyle ona baktım "nasıl olmuş? yakışmış mı?"

gülümsedi "çok yakıştı. sana yakışmayan bir şey var mı ki?"

utanarak teşekkür ettiğimde atkıyı çıkartmamıştım boynumdan. sanırım tüm gün onun gibi kokan bu atkıyla gezecektim.

"bunu yapmam üç ay sürdü."

ani itirafı ile kahkaha atarken "cidden mi?" dedim.

üzgünce başını sallayıp gözlerini kaçırdı benden "ilk defa örgü yaptığım için öğrenmem çok uzun sürdü. hep yanlış yaptım sonra düğümler karıştı, tam bitirdim derken bir baktım ortası kocaman kalmış ordaki ilmekleri atlamışım! sonra açtım yine yapmaya çalıştım ama baktım bu sefer aldığım lacivert ip artık deneye deneye mahvolmuştu. gittim yeni bir ip aldım ve onu sonunda örmeyi başardım!"

yaşadıkları hem komiğime gitmiş hemde onu hayranlıkla izlememe sebep olmuştu. sahiden benim için uğraşmış mıydı bu kadar? tepsiyi kenara bırakıp aramızda ki boşluğu kapattım ve ona sımsıkı sarıldım. ufak bir teşekkür edip kokusunu gizlice içimeye çekmeye çalıştım.

şaşkınlığını üstünden atarken o da sımsıkı sarıldı ve saçlarımdan öptü. "her şeyin en iyisine layıksın helin, her şeyin en iyisini hazırlayacağım senin için. sana söz veriyorum benden gitmediğin sürece gitmeyeceğim senden."

gözlerim yaşlanırken geri çekilip "çok yorgunum, benimle beraber uyur musun?" demiştim.

gülerek "bu bir evlilik teklifi mi?" demişti. utanarak başımı sallayıp "olabilir." dediğimde çenemi nazikçe tutup kendine çevirmiş ve "kabul ediyorum o zaman." demişti. heyecanım yüreğime sığmazken onun ayağa kalkan güzel vücuduna takıldı kaldı gözlerim.

annemden daha çok sıcaklığını hissettiğim, annemden daha çok koynunda ağladığım kadındı o. benim kadınımdı.

...

helin cok asıksın ben bunlara gelemem acil kaos

Benimle Yan | gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin