Sabah olduğunda, Veysel'in gözleri kendiliğinden açıldı. Dışarıda hava çoktan aydınlanmış, kuşlar cıvıldamaya başlamıştı. Bir süre öylece cama bakıp kendine gelmeye çalıştıktan sonra, alışkanlık olmuş bir şekilde doğrulmaya çalıştı ancak vücudunun alt kısmında hiçbir şey hissedemeyince duraksadı. Acı gerçek tüm ağırlığıyla zihnine çöktü birkaç saniye içinde. Sessizce durdu, boğazına oturan yumruyu yutkunarak gidermeye çalıştı. Yeni hayatı buydu, alışmak zorundaydı.
Dirseklerine dayanıp kendini zorlukla geriye çekti ve sırtını baza başlığına yasladı. Üstündeki örtüyü kenara atıp bacaklarına baktı. Kurşun gibiydiler, en ufak bir hissi yoktu onlara dair. Elleri, kolları gibi değillerdi. Sanki ondan apayrı bir parçaydı; zorla yük edilmişti sırtına. Veysel böyle düşüncelere dalmışken, kapı tıklandı ve önde Cemile, arkada Kenan, içeri girdiler.
"Cankuşum günaydın, uyanmışsın." dedi Cemile mutlulukla, yatağın yanına gelip oturarak. Kenan biraz ötede durup gülümsedi kardeşine.
"Veysel'im, dinlenebildin mi abicim?"
Veysel usulca başını salladı. "İyiyim biraz daha." diye mırıldandı. Kenan'ın gülümsemesi büyüdü.
"Sabah biz uyandık ama sen çok yorgun görünüyordun, uyandırmak istemedik o yüzden."
Veysel daha yeni fark etmişti Taner'le Ramazan'ın ortalıkta görünmediğini. Dün gece onlara biraz sert çıkıştığını düşündü ve ufak bir vicdan azabı hissetti içinde. Gönüllerini bir an önce almalıydı.
"Ee gülüm, acıktın de'mi? Hadi bak kahvaltı hazır yukarıda, seni bekliyoz." dedi Cemile, Veysel'in elini sıkıp gülümseyerek. Veysel başını salladı yalnızca.
"Cemile." dedi Kenan, yatağa yaklaşırken. "Sen sandalyeyi yukarı çıkarır mısın?"
Cemile hemen yerinden kalktı, yatağın diğer tarafındaki tekerlekli sandalyeyi alıp odadan çıkardı. Kenan ise Veysel'e eğildi.
"Gel abicim."
Veysel'i dikkatle kucaklayarak doğruldu, odanın dışına yöneldi. Veysel, yeni bir farkındalıkla, abisinin onu gayet rahat bir şekilde taşıdığını fark etti. Sanki kucağında Veysel değil de Yusuf vardı, öyle bir rahatlıktaydı abisi. Hafifçe sırıtmaya engel olamadığında Kenan kaşlarını kaldırdı.
"N'oldu, neye gülüyorsun?" dedi merdivenlerden çıkarken. Veysel kolunu onun omzuna atıp destek alırken sırıtması büyüdü.
"Maşallah, baya rahat taşıyon ha. Goca adam."
"Belki de sen fazla güççük olduğundandır." diye sırıttı Kenan. Veysel kıkırdadı.
"Güççük gardeş olmanın hakkını veriyom diyon yani."
Kenan başını sallayıp onayladı ve gülüştüler. Üst kata çıktıklarında, Kenan Veysel'i sandalyesine oturttu ve masaya yöneltti. Muammer'le Cemile çoktan oturmuştu, Döndü de çayları koyuyordu.
"Veysel'im, deniz gözlüm, günaydın." dedi mutlulukla. Muammer de ekledi:
"Günaydın oğlum."
"Günaydın." dedi Veysel hafif bir gülümsemeyle. Masadaki kahvaltı sofrası gerçekten de iştah açıcı görünüyordu. Ancak Veysel'in sofraya gözleri parlayarak baktığını gören Kenan üzülerek söze girdi:
"Abicim hepsinden yiyemezsin, bir süre yediklerine dikkat etmen gerek. İlaçların bitinceye kadar en azından."
Veysel'in parlayan mavileri usulca üzüntüye döndü ve ters ters baktı abisine. Kenan gülmemek için kendini zor tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Dolu Gülümsemeler • Veysel Kaya & VeyKen (Gönül Dağı)
Fiksi PenggemarVeysel'in sakat kalışından itibaren olan olayları, olması gerektiği gibi ele alan bir kurgu.