Gizemli Miras

2 1 0
                                    

Sabahın sessizliği, Eldryon'un dar sokaklarında yankılanıyordu. Güneş yeni yeni dağların arkasından yükselmeye başlamış, köyün üzerine soluk sarı ışıklarını serpiştiriyordu. Aylis, geniş tahta kapıları olan taş bir evin önünde durmuş, derin düşüncelere dalmıştı. Başucunda açık duran pencereyi izlerken, bir gece önce gördüğü rüyanın ağırlığını hâlâ üzerinde hissediyordu. Rüyada beliren kehanetin işaretleri, gerçeğe dair bir uyarı mıydı, yoksa sadece bir kâbus muydu? Bunu anlamak için biraz daha zamana ihtiyacı vardı.

Ancak kehanetin yankıları gün boyu zihninde dolanıp durmuştu. "Zamanın geldi, varis." Bu kelimeler zihninde yankılanıyor, her an ona bir şeyleri hatırlatıyordu. Kafasının içindeki karmaşa, Aylis'i köyün ötesine, dağların ardındaki büyük bilinmeze doğru sürüklemişti sanki.

Aylis derin bir nefes aldı ve gözlerini gökyüzüne dikti. Günlerdir hissettiği huzursuzluk, şimdi daha da belirginleşmişti. Duyguları iç içe geçmiş, başına gelecek olayların büyüklüğünden habersiz bir şekilde, rüyadaki işaretleri anlamaya çalışıyordu. Ancak içgüdüleri ona bu işin sadece bir rüya olmadığını fısıldıyordu. Eldryon'un sıradan bir köy olduğu düşüncesi, şimdi ona oldukça uzaktı. Bir şeylerin gizlendiği açıktı.

Sabahın serin havası Aylis'in tenini okşarken, zihnindeki düşünceleri de serinletmişti. Pencerenin arkasında, babası Jhasen'in gölgeli figürünü fark etti. Babası, Aylis'in her hareketini dikkatle izliyor gibiydi. O da bir şeylerin farkında mıydı? Yoksa bu sadece bir tesadüf müydü?

Aylis, derin bir nefes aldı ve pencerenin hemen altındaki taş basamaklara doğru adım attı. Bir süredir içine doğan bu hisleri paylaşmak zorunda olduğunu biliyordu. Babasının bu gizemi çözmesine yardımcı olacağını umarak kapıyı yavaşça çaldı.

Kapının ardındaki derin sessizlik, Jhasen'in düşünceli bir şekilde beklediğini gösteriyordu. Sonunda kapı gıcırdayarak açıldı ve karşısında babasının ciddi ifadesi belirdi. Jhasen'in yüzü her zamanki gibi durgundu, ama gözlerinin derinlerinde bir endişe parıltısı vardı.

"Aylis," dedi Jhasen, sesi her zamanki gibi sakin, ama biraz da kaygılıydı. "Sana ne oldu?"

Aylis, babasının gözlerine baktı ve içindeki karmaşayı toparlamaya çalışarak yavaşça konuşmaya başladı. "Baba, dün gece... bir rüya gördüm. Ama bu rüya diğerlerinden farklıydı."

Jhasen'in yüzünde bir anlık bir kasılma oldu, ama hemen toparladı. "Ne gördün?" diye sordu, sesi hafif titremişti. Anlaşılan, Jhasen bu konuya kayıtsız kalamıyordu.

Aylis, derin bir nefes aldı ve babasına her şeyi anlattı. Rüyasındaki karanlık sarayı, tahtta oturan gizemli figürü ve o figürün ona söylediklerini... "Zamanın geldi, varis." Kelimeler ağzından dökülürken, Aylis'in içinde garip bir korku yükseldi. Babasının sessiz kalışı bu korkuyu daha da arttırıyordu.

Jhasen, kızının anlattıklarını dinlerken başını hafifçe eğdi. Gözleri bir an için uzaklara daldı, sanki geçmişte gizlenmiş bir hatırayı arar gibi. Sonra derin bir iç çekti ve masanın üzerindeki eski bir kitabı alarak sayfalarını yavaşça çevirmeye başladı.

"Aylis," dedi babası, kitabın sararmış sayfalarını incelemeye devam ederken. "Bu gördüğün şey bir rüya değil. Bu, senin mirasın."

Aylis'in kalbi hızla çarpmaya başladı. "Miras mı? Ne mirası?"

Jhasen parşömenleri işaret etti ve içlerinden birini açarak Aylis'e uzattı. Parşömen, oldukça eskiydi. Üzerinde karmaşık semboller ve yazılar vardı, ama Aylis bunları okumakta zorlanıyordu. Babasının yüzünde ciddi bir ifade belirmişti.

Kayıp Varis: Kehanetin GölgesindeWhere stories live. Discover now