Kızıl saçlının muhafızlarla birlikte olduğum yere doğru geldiğini hissediyordum. "Ne demek intihar etti? Siz delirdiniz mi?!" Bağırışları buradan duyuluyordu.
"Aslında..." Diye geveledi muhafız, en sonunda kızılın görüş açısına girdiğimde ağzı şaşkınlıkla açıldı. Kırık vazo parçasını elimde tutuyor, askerlerden birini rehin almıştım.
Muhafızın cümlesini tamamladım, "Onlara yalan söylettim. İntihar ettiğim falan yoktu. Ben Tanrının elçisiyim, görevim sizi ilgilendirmez. Sadece gitmeme izin vermenizi istiyorum." Sesim beni bile şaşırtacak derecede soğuktu. "Ve unutmadan, kolyemi bana geri ver."
Abis Tanrılarına bağlı bir topluluktu, umarım bu Tanrı zımbırtısı işe yarar diye düşünüyordum.
Ama düşündüğüm gibi olmadı. Kızıl saçlı okluları bana yönlendirdi, elini havaya kaldırdı ve onlara atmaları için işaret verdi.
Abis Tanrılara bağlı bir topluluk değil miydi?Sadece onu buraya çekebilmek için böyle bir numara kullanmaya çalışıyordum, sanırım fazla fevri davrandım.Yanılmıştım.
Oklar hâlâ bana doğru gelirken rehin tuttuğum askeri bıraktım. Eğer öleceksem masum birini de öldürmek istemiyordum, elimle yüzümü kapattım ve öylece bekledim.
Ama... Hiçbir şey olmadı. Oklar bedenime çarpıp öylece yere düştü. Uçları sivri bile değildi. Gözümü korkutmak için yapılmıştı.
"Açıkçası en kritik anda gerçek gücünü ortaya çıkarırsın diye düşünüyordum." Dedi kızıl yanıma yaklaşırken. Kolyemi bana fırlattı, "Yakala."
"Neden?" Diyebildim sadece. "Çünkü onların hiçbiri ona gelmedi." Başı ile az önce rehin tuttuğum askeri gösterdi. "En kritik zamanda gösterilen performans sahte olamaz. Yani kötü değilsin."
Elini uzattı ve yerden kalkmama yardım etti. İtiraz etmedim. "Sen de, aynı şekilde."
"İsteklerini kabul ediyorum. İlk isteğin olan kolyen, ikinci isteğin olan özgürlüğünü geri vereceğim. Ancak..." Kaşlarım çatıldı. "Saray sınırları içinde, yanımda özgür olmaya devam edebilirsin."
𓂀
Beni zorla kütüphaneye getirmiştiler. Az önce kızıl saçlı vezire iyi olduğunu söylediğim için pişmanlık duyuyordum.
Gizemli ülke olan, bizim zamanımıza göre Abis'in yok olmuş kalıntıları önümde öylece, sapasağlam duruyordu.
"Senden belgeyi yazmanı istedim ama sen saatlerdir tek kelime bile yazmadın. Okuma yazma bilmediğini başta söyleseydin ya?" Alaycı sesi ile başımı kağıtlardan kaldırıp ona sinirle baktım.
Burada kullanılan yazıları tapınaklar olsun, kutsal yazıtlar olsun bir çok kültürel kalıntının üstünde görmüştüm. Tanıdıktı ama elbette okumayı ya da yazmayı bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
abyssal ruins, jikook
FantasiAntik Mısır kalıntılarını görmek için arkeoloji gezisine katılan Jimin, tüm hayatının değişeceğini nereden bilebilirdi ki? Dikkat; "See You My King" isimli manhuadan uyarlamadır!