Bölüm 9

37 6 15
                                    


Savaş için sabah erkenden kalkılmış, hazırlıklar son kez kontrol ediliyordu. Bu sefer ki savaş Cloudia ülkesine karşı yapılacaktı. Oldukça küçük bir ülke olduğu için işgal etmenin kolay olacağı düşünülüyordu. Bu savaşın da zaferle sonuçlanacağı konusunda herkes son derece emindi. Edward komuta etmese bile kazanacaklardı. Halk, askerler ve saray kazanacakları yeni topraklar hakkında heyecanlanırken, Edward etrafa bakınıyordu huzursuz bir şekilde. Kimse onun neden kötü bir ruh hali içinde olduğunu bilmiyordu. Kral'ın huzuruna çıkıp rapor verdiğinde dahi kral fark etmişti ondan yayılan huzursuzluğu. Bunun savaşla ilgili olmadığını düşünüyordu ancak ne olduğu konusunda da en ufak bir fikri yoktu. Kolunda ki sargıyı görene kadar tabii ki. 

Saraydaki suikastlardan haberdardı, o suikastlardan birinde ciddi bir yara aldığını düşündü ve mutlu oldu. Bir şekilde ölmesini istiyordu ve acı çektiğini görmek keyif veriyordu. O sebeple bu konu hakkında tek kelime etmedi. Git gide hayallerine ulaşıyordu çünkü. İşin sonunda ölmesi onu çok mutlu ederdi ne de olsa.

Edward kralın kafasından geçenlerden habersiz bir şekilde hazırlıkları kontrol ederken, bir yandan da gözleri ile bir şeyi ya da birisini arıyor gibi görünüyordu.

"Komutanım, tüm hazırlıklar tamam. Askerler gitmek için emrinizi bekliyorlar." Edward sessizce baktı askere sonra etrafa bakındı. "Bir sorun mu var komutanım? Sormak haddim değil ancak bu sabah huzursuz görünüyorsunuz. Savaşla ilgili kafanızı kurcalayan bir şey mi var?" Komutan tüm cesaretiyle sordu ona.

"Öyle olsa bile bunu sana mı söylerdim sence? Git ve hazırlıkları bir kez daha gözden geçir. Düşman karınca da olsa tedbiri elden bırakmamalısın."

"Emredersiniz!" Hızla uzaklaştı oradan. Edward da eli kılıcında etrafta gezinirken, duyduğu ayak sesiyle irkildi hemen. Saniyeler içinde gözden kaybolunca, herkes şaşkınlıkla baktı ona. Kimse ne ara kaybolduğunu dahi görememişti.

O sırada Edward sarı saçlara doğru kılıcını doğrultarak, belirdi arkasında.

"Gizlice gözetliyor muydun Doktor Hamilton?" Lucas'dan tuhaf bir aura yayılıyordu. Edward bunu hemen hissetti ancak bir şey söylemedi bu konu hakkında.

"Her zaman ki gibi kulaklarınız çok hassas Komutan Kane." Lucas yüzünü döndü ona. "Beni saniyeler içinde buldunuz üstelik."

"Bana kendini belli etmeden buraya kadar nasıl geldin Doktor Hamilton?" Doğrudan soruya geçti. Lucas'ın ifadesi tamamen farklıydı.

"Göğüsleriniz, acıtıyor mu Komutan Kane?" Edward anlam veremedi ona.

"Dün yeterince yalamadığını mı düşünüyorsun Doktor Hamilton?" Alaylı bir tonla karşılık verdi ondan beklenmeyecek bir şekilde. Kılıcı biraz daha bastırdı derisine. "Şimdi soruma cevap ver. Bana kendini belli etmeden nasıl buraya kadar geldin?"

"Burada uyudum çünkü." Omuz silkti. Edward onun yeşillerinde anlamlandıramadığı bir kırgınlık görüyordu.

"Akşam haremde kalmayacak mıydın Doktor Hamilton?" Edward onun hareme girdiğinden emindi. Sonrasında çıkmış mıydı?

"Kolumdan tutar, beni odanıza kadar sürüklersiniz sanmıştım Komutan Kane. Ancak siz ben içeri girdikten sonra arkanızı dönüp gittiniz." Ses tonu kızgın geliyordu yavaş yavaş. Edward şaşırdı. Onu büyük bir sessizlikle takip ediyordu, duyması imkansızdı. Kaşlarını çattı hemen. 

"Beni nasıl duydun Doktor Hamilton?" İfadesi daha da ciddileşti.

"Haremden birkaç kadın beni görüp çığlık atınca üzerlerine doğru öfkeli bir bakış hissettim. Tıpkı sizinkiler gibi masmavi ama bıçak gibi keskin, öfkeli bakışlar. Ancak yönü belirsizdi, bu kişi sadece siz olabilirdiniz, diye düşündüm. Doğru tahmin etmişim Komutan Kane." Edward tatmin olmasa da üstelemedi.

COMMENDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin