Kraliçe öleli on gün olmuş saray da ve halk arasında yas hala devam etmekteyken, hız kesmeden bunun arkasında ki şüphelileri aramaya devam ediyordu Edward. Bu işin bir şekilde Lucas ile son bulmasından korkuyordu. İçinde tuhaf bir his vardı.
"Hala merhum kraliçe ve cariyenin ölümü hakkında bir iz bulamadın mı Komutan Kane?!" Kral öfkeyle bağırdı.
"Kuzeydeki bir köy kasabasında ün salmış bir doktor var kralım. İzniniz olursa gidip bizzat kendisini getirmek ve neler olduğunu çözmesi için yardımına başvurmayı diliyorum."
"Ün salmış bir doktor ha? Hem de kuzeyde?" Meraklanmış görünüyordu. "Peki. Derhal git ve o doktoru bana getir. İstediğin kadar asker götürebilirsin yanında."
"Emredersiniz kralım, lakin tek başıma gitmem daha hızlı olacaktır."
"Tek başına mı? Bu büyük bir risk. Bunu göze alıyor musun?"
"Bu korkunç suikastı düzenleyenler her kimse, affedilmeyecektir! Gerekirse canımı ortaya koymaya hazırım!"
"Yolculuk birkaç ay sürecek. Tek başına yıpranır ve yorulursun."
"Askerler sadece ayak bağı olacaklardır Yüce Kralım. Karatay ile birlikte şimşek hızında gider, geliriz. Lütfen izin verin." Kral düşündü bir süre. En güçlü ve güvenilir adamını aylarca göndermek delilikti. Hem ülke savunmasız kalacaktı hem de yolda suikasta uğrayıp, hayatını kaybedebilirdi. Edward'ın ölmesini herkesten çok o istiyordu lakin, henüz hedefine ulaşmamıştı. Bir süre daha hayatta kalmasını sağlamalıydı. Ancak, dediği de doğruydu. Askerler ayak bağı olur ve işleri daha da zora sokardı. Tek başına gidip-gelmesi onun için daha kolay olacaktı.
"Peki madem. Dediğin gibi olsun. Bir an önce hazırlıklarını yap ve yola çık."
"Emredersiniz kralım." Huzurundan ayrıldı hızla ve odasına yöneldi. Heybesine değerli eşyalarını doldurup, soluğu Lucas'ın yanında aldı.
"Geldin mi?" Mutlulukla sarıldı ona.
"Beni sarayın dışında ki düzlüklerde bekle. Kuzey'e gidiyoruz." Hemen ardından ayrıldı oradan. Lucas da hemen eşyalarını toparladı. Zaten fazla bir şeyi yoktu.
************
Kendisine söylendiği gibi Edward'ı beklemeye başladı büyük bir heyecan ve mutlulukla.
"Nerede kaldı bu ya?" Sabırsızlıkla onu beklerken, arkadan üzerine doğru gelen bir gölge fark etti. Tam ona doğru dönecekken, gözlerini kapattı oldukça büyük ve kaslı bir el.
"Bil bakalım ben kimim?" Sesinden de elinin yapısından da tanımıştı elbette onu.
"Bilmem. Kara atlı bir prens olabilir misin?" Edward bu cevabı hoş buldu.
"Doğru bildin." Beline sarıldı ve yanağına öpücük kondurdu. Lucas her geçen gün daha da çok şaşırıyordu onda ki değişime.
"Sen hiç böyle şeyler yapar mıydın? Hangi dağda kurt öldü?" Sırnaştı hemen ona. Sanki at üstünde değil gibilerdi.
"Üzüm üzüme baka baka kararıyor demek ki." Gülümseyerek burnunu onun burnuna sürttü. Lucas onun hangi halinden daha çok hoşlandığına karar veremedi o an.
"Demek bana sırılsıklam aşık oldun ve artık reddetmiyorsun?"
"Hemen yüz bulunca tepeme çıkıyorsun." Edward uzaklaştı ondan ve ciddi ifadesine büründü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
COMMENDER
Teen FictionEn kanlı savaşlardan birinin yaşandığı Gloria da , Gloria halkını zafere ulaştıracak 'Kanlı Kılıç' lakaplı komutan Edward'ın önderliğinde hareket eden ordu , düşman orduyla göğüs göğüse savaşırken, savaş meydanında ki yaralıları tedavi etmekle görev...