Edward bir süre sonra atın kontrolünü sağlamayı başardığında - ki çok kontrol altına almak istememişti çünkü Lucas tüm gücüyle kendisine sarılıyordu- atı durdurdu. Lucas kalbini tuta tuta soluklanırken, Edward okşadı atın yelelerini.
"Sakin ol güzel kızım." Atı seviyordu ancak gözü Lucas da idi. "İyi misin? Korktun sanki biraz." Keyifliydi.
"Öleceğim sandım!" Kalbi küt küt atıyordu.
"Yanında en korkusuz, en cesur, en güçlü komutan var. Korkman yersiz oldu biraz."
"Kes saçma sapan konuşmayı." Kendisine gelip, etrafa baktığında güzel bir dağ manzarası karşılıyordu kendisini. "Ne hoş bir manzara!" Hayranlıkla etrafa bakınıyordu. Her yerde rengarenk çiçekler açmıştı, göl batan güneşin son ışınlarını yansıtırken, gökyüzü pembenin alt tonlarından sarıya doğru çalıyordu.
"Günbatımı saati sanırım." Edward belinde ki eli kavrayınca Lucas irkildi. Elini çekmek istedi ancak Edward izin vermedi. Etraf bomboştu. Bu saatte kimse gelmezdi buralara çiftlerden başka, biliyordu.
"Biri görecek." Ancak Edward umursamadan eline öpücük kondurdu.
"Bir süreliğine burada bekle. Yiyecek bir şeyler alıp, hemen geleceğim." Lucas büyülenmiş bir şekilde onayladı ve attan indi onun yardımıyla. "Çok uzun sürmeyecek." Üşümemesi için üstünde ki pelerinini omuzlarına serdi Lucas'ın. "Bir yere kaybolma." Lucas onun pelerinine sarılarak, kokusunu içine çekti.
"Tıpkı sen gibi kokuyor." Mutlu görünüyordu.
"Hemen geleceğim." Atını şahlandırarak hızla gözden kayboldu. Lucas sessizce onun gidişini seyrettikten sonra bir karaltı belirdi hemen yanında.
"Haberler neler?" Ciddi bir ifade kapladı yüzünü. Yanında ki karaltı kulağına bir şeyler fısıldadı. Lucas'ın ifadesi daha da sertleşti. "Anladım. Şimdilik bekleme de kalın. Ben işaret vermeden, kimse saçma bir şey yapmasın." Karaltı hızla kaybolurken, Lucas bir kez daha kokladı Edward'ın pelerinini. "Ah Edward ah... Eğer sen olmasaydın..." İç çekerek, ağacın dibine oturdu. Eriştiği ilk papatyayı kopartarak yapraklarını tek tek kopartmaya başladı. "Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor..." Böyle böyle bir çiçeğin tüm yapraklarını kopartmaya başladı.
**************
Edward oldukça hızlı bir şekilde şehre varıp, sokak satıcılarından oldukça fazla miktarda yiyecekler satın aldı. Bu esnada ise etrafı güzelce kolaçan ediyor ve şehirde ki durumu analiz ediyordu.
"Afiyet olsun Komutan Kane." Adam gerginlikle uzattı paketi.
"İşte ücretin." Birkaç altın bırakıp, hızla atına binerek ayrıldı oradan. Lucas'ın aldığı yiyecekleri sevmesini umuyordu. Yiyecek kokularının eşsiz kokusu eşliğinde kısa sürede yanına vardı. Karatay da bu konuda epey yardımcı olduğu için ona da almış olduğu havuçlardan birini yedirdi. "Aferin güzel kızım."
"Geldin mi?" Lucas hemen ayağa kalkıp, sarıldı ona. "Gelmeyeceksin sandım." Edward ortamda ki yabancı kokusunu aldı hemen ancak belli etmeyerek aldıklarını uzattı.
"Umarım beğenirsin."
"Bunlar ne ki?" Heyecanla paketlerde ki yiyecekleri tek tek açığa çıkardı, ağaç dibine oturup. Edward da Karatay'ı havuçla beslerken bir yandan yelesini okşuyordu. "Sen yemeyecek misin?" Gözleri parıldıyordu. Edward havada ki yabancı kokusundan oldukça rahatsız hissettiği için kokuyu takip ederek, onu yok etmek istese de , bu dürtüsüne el koymaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
COMMENDER
Teen FictionEn kanlı savaşlardan birinin yaşandığı Gloria da , Gloria halkını zafere ulaştıracak 'Kanlı Kılıç' lakaplı komutan Edward'ın önderliğinde hareket eden ordu , düşman orduyla göğüs göğüse savaşırken, savaş meydanında ki yaralıları tedavi etmekle görev...