26-Visal

123 12 0
                                        

"Jungkook, nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun? Yastığın biraz düşmüş dur..." Taehyung'un sesi, o tanıdık şefkat ve endişeyle doluydu. Gözlerimi hafifçe devirerek ona baktım. Elini yastığıma uzattığında, refleksle onu durdurdum. Gerginliği, her hareketinde hissediliyordu. Kapıdan içeri girdiğinden beri sanki sürekli tetikteydi, en ufak bir ayrıntıyı bile gözden kaçırmak istemiyor gibiydi.

"İyiyim, Taehyung," dedim yumuşak bir sesle. "Sakin ol. Şu koltuğa otur, lütfen."

Belli ki kendini dizginlemek zor geliyordu, ama sözlerimi dinleyip gösterdiğim koltuğa geçti, gözlerini benden ayırmadan oturdu. Yüzündeki endişe, bekleyiş, her haliyle bana odaklanmıştı. Ağzımdan çıkacak her kelimeyi pür dikkat bekliyordu. Yüzünde, ona has bir karışım vardı; hem merak, hem kaygı, hem de gözle görünür bir rahatlama.

"Gerçekten iyiyim," dedim, onu sakinleştirmek için. "Bu sabah uyandım, kendimi toparladım. Sadece bazı rutin testler yapılıyor."

Taehyung derin bir nefes alıp başını salladı, ardından gözlerini odanın içinde gezdirdi. Bakışları etrafta gezinirken biraz daha sakinleşmiş görünüyordu. Benim gerçekten iyi olduğumu anlıyor gibiydi. Sabah onun sesini duyduğumdan beri ruhum biraz daha dinginleşmişti, ama o burada, tam karşımda dururken, içimdeki huzursuzluk daha belirgin hale gelmişti.

Alfa ve omega arasındaki o kırılgan bağ, içinde bulunduğumuz bu karmaşık durumda iyice gerginleşmişti. Omegam, onunla yakınlaşmak istemiyordu. Belki de ihanet ettiğini, onu yalnız bıraktığını düşündüğünü sanıyordu.

"Aç mısın? İstersen yemek söyleyelim," dedi Taehyung, dikkatlice beni gözlemleyerek.

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hastane yemeği dışında bir şey yemem yasak," dedim hafif bir gülümsemeyle. Onu sakinleştirmek istesem de, omzundaki gerginlik geçmiyordu.

Taehyung, düşünceli bir ifadeyle tekrar başını salladı. Sessizce, bir şeyler söylemek ister gibi bana baktı. Bu sessizlik odaya ağırlığını vermişti; ikimiz de hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz bir dolu duygunun arasında kalmış gibiydik.

"Jungkook," diye fısıldadı, sesi çatallıydı. "Sen yokken... o kadar çok düşündüm ki. Seni kaybetme fikri bile... Her gün burada senin için dua ettim. Ama... bir an bile pes etmedim. Buradayım çünkü hep senin yanında olmak istedim."

Anlayışla başımı salladım. Şu anda bu konuları konuşmak bile beni rahatsız ediyordu. Henüz yeni uyanmıştım; derin mevzulara girmek için yeterince güçlü hissetmiyordum. Onunla yüzleşmemiz gereken şeyler vardı, biliyordum, ama şimdilik konuyu değiştirmeyi tercih ettim.

"Sen ne yaptın Taehyung?" dedim yavaşça. "Ben uyuyorken... kendine dikkat ettin, değil mi? İyi beslendin mi?"

Sözlerimi duyunca gözlerinde hafif bir hüzün belirdi, omuzlarını kasvetle kaldırdı. Anladığını belli eden bir vücut diliyle cevap verdi. "İyiydim demek zor," dedi yavaşça. "Yani... Jungkook, eşim hastanedeyken nasıl iyi olabilirdim ki?"

Sözcüklerinin arasında derin bir çaresizlik saklıydı. Susup ona baktım, içimde büyüyen bir suçluluk dalgasıyla. Aslında burada, hatanın en büyüğünü yapan benken bile, kendisini suçlayıp endişe eden eşimi görmek içimi acıtıyordu. Sanki ona söyleyecek tek bir doğru kelime bulamıyordum. Boğazıma düğümlenen kelimeler, onun acısını hafifletmeye yetmeyecek gibi hissediyordum.

Tam bu sessizlik içinde kaybolmuşken, kapının açılmasıyla ikimiz de o tarafa döndük. İçeri doktor girdi, bizi o anlamlı bakışmaların içinden çekip çıkaran bir kurtarıcı gibi.

"Evet, Jungkook, gayet iyi görünüyorsun," dedi doktor gülümseyerek. "Kurdunla arandaki meseleleri çözmüşsün, anladığım kadarıyla."

Başımı hafifçe sallayıp doktorun sözlerini onayladım. İçimdeki fırtına yavaş yavaş dinmiş, ruhum daha sakinleşmişti. "Evet, öyle oldu. Teşekkür ederim doktor bey. Peki, ne zaman çıkabilirim?"

Memorias Dele| TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin