2. Bölüm: Günah Girdabı ~

9 1 0
                                    


Gözlerimi aralamak için kirpiklerimi hareket ettirmeye çalıştım ama göz kapaklarım açılmamaya yemin etmiş gibi, birbirlerinden ayrılmıyorlardı.

Sonunda gözlerimi aralayabildiğim an görüşümün netleşmesini bekleyerek etrafa baktım ama tanıdık olan bir yerde değildim.

Burnuma yoğun bir is ve kül kokusu geliyordu. Havada genzimi yakan bir şey vardı ama ne olduğunu bilmiyordum. İçinde bulunduğum odanın duvarları siyah ve toz tabakasıyla örtülüydü. Karşıda ise eski bir masa, masanın üzerinde de kendi etrafını zor aydınlatan titrek bir mum ışığı vardı.

Geri kalan her yer bomboştu. Sanki mahzende gibiydim. Burası çok boğucuydu. Havadaki koku yüzünden öksürürken odada yankılanan çan sesleri kulaklarımda çınlamaya başladı.

Çın.

Çın.

Çın.

Tehlike gelecek,
İstenmeyen yargılanacak,
Yanılgılar yargı bulacak,
Kalabalık buna kanacak,
Cehennem kapıları açılacak,
Kabul etmeyen olursa eğer,
Yedinci kapıya ulaşamadan,
Mührün sahibi kaybolacak,
Yeni sahip ise evrenin hakimi olacak.

Çanların ardından söylenen sözlere bir anlam verememiştim ama sanki çanlar sadece bu odada çalıyor ve bu söylenenleri de yalnızca ben duyuyormuşum gibi hissediyorum.

Sözleri tekrar aklıma getirmeye çalıştım. Neyseki duyduklarını unutmayan, gördüklerini silmeyen bir hafızaya sahiptim. Bu yüzden ihtiyacım olduğunda bu sözlerin hepsini hatırlayacağımı biliyordum.

"İştar uyanmışsın." Nelius elindeki tepsiyle içeri girdi. "Daha iyi misin?" diye sordu.

Ona bir cevap vermek için dudaklarımı araladığım an kendimden geçmeden önce duyduğum sözler aklıma geldi.

"Tritanius ölmüş!"

Ellerimdeki kanlar, yerdeki diz çökmüş halim... Nelius'u görür görmez hepsini hatırlamıştım.

Ellerime bakarken titrememe engel olmaya çalışıyordum çünkü birini öldürmüş olma ihtimalim bile beni çok korkutuyordu ama böyle bir şeyi kendi isteğimle yapmayacağımı da çok iyi biliyordum.

"Onu ben öldürmedim değil mi?" Sorumu sorarken gözlerimden yaşların döküldüğünü yanaklarımdaki ıslaklığı hissettiğim an fark etmiştim.

Elindeki tepsiyi yanındaki eski komodine bıraktı ve yanıma yatağa oturarak titreyen ellerimi tuttu. "Bilmiyorum. Ben de sana bunu soracaktım." Gözlerimin içine bakarak sözlerine devam etti. "Herhangi bir şey hatırlıyor musun?" Güven vermek ister gibi kucağımda birleştirdiğim ellerimi ince uzun parmaklarıyla daha sıkı sardı.

"Hayır. Tek hatırladığım yerde diz çökmüş halde durduğum ama bunu birinin bana büyüyle yaptığına eminim çünkü kendi isteğimle diz çökmedim. Zaten Tritanius'u görmedim bile. Sadece ellerimdeki kanları gördüm." Kafam çok karıştığı için bu bilinmezlik yüzünden kendimi kötü hissediyordum.

"O ellerindeki kanlar Tritanius'a aitti İştar. Bu yüzden kimse sana inanmayacak." Ellerini çekti ve yanımdan kalktı. "Seni Murphy'nin mahkemesine asla çıkmaman hakkında uyarmıştım ama beni dinlemedin. Şimdi büyük bir acıyla ve cezayla yüzleşmek zorundasın çünkü ölen kişi tüm iblislerin kralı Tritanius'tu." Kucağıma siyah uzun bir elbise attı. "Bunu giy ve dışarı gel. Mahkeme başlamak üzere. Ne yazık ki Murphy tarafından yargılanacaksın." Başka bir şey söylememe izin vermeden kapıyı kapattı ve beni yalnız bıraktı.

Buradaki olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki, ne yapacağımı, nasıl bir yolda ilerleyeceğimi bilmiyordum. Artık şok olmaktan da yorulmuştum, kendimi kanıtlamak zorunda olmaktan da, Sümerna'ya geleli daha çok olmamasına rağmen şimdiden her şeyden vazgeçmiş gibi hissediyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 09 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YARGILAR VE YANILGILAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin