*Hyunjin Felix ile beraber stüdyoya giderken onun kayıtlarından birisini dinleyeceğini düşünmüştü. Ama ne yazık ki film henüz çekim aşamasında olduğundan ve müziklerin çalınması istenmediğinden güvenlik önlemi olarak içeri alınmamıştı.
Önemli değildi, mutlaka Felix'in sesini duymanın bir yolunu bulacaktı.
Öğlene doğru kayıtları bittiğinde Felix oradaki personellerin birisinin kolunda bekleme salonuna geldi. Hyunjin onları gördüğünde ayağa kalktı, hızlıca elini uzatıp Felix'in kendisine tutunmasını sağladı.
"Üzgünüm..." dedi Felix başını kaldırmadan. "Bu kadar uzun süreceğini ben de düşünmemiştim. Çok beklettim seni."
"Sorun değil. Telefondan candy crush oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim."
Felix güldü.
"Şimdi nereye gitmek istersin?"
"Bilmem. Senin aklında ne var?"
"Okyanusa gidelim mi?"
*
Arabadan indikten sonra Felix yalnızca birkaç dakika yürüyebilmişti. Kumsalda oturacak bir yer olmadığından kumların üzerine, yere oturmaya karar vermişlerdi.
Şimdi ikisi de birbirine bakmıyordu. Sonsuz okyanusu izliyor, sessizlik içinde huzurun tadını çıkartıyorlardı.
Kimse şikayet etmiyor, kimse bir şey söylemiyordu. Ama ikisinin yüzünü de derin bir hüzün kaplamıştı.
"Üstünün kum olmasından endişelenmiyor musun?" Diye sordu Hyunjin, sonsuz sessizliklerini bozarak.
Felix gülümsedi. "Hayır."
"Üşüyor musun?"
"Hayır."
"Tüh."
Felix Hyunjin'e döndü. Güldü. "Tüh mü? Üşümeme sevinecek miydin?"
"Hayır." Dedi Hyunjin başını öne eğerek tebessüm ederken. "Ama üşüseydin hediyem anlamlı bir hale gelirdi."
"Hediyen?"
Hyunjin elini cebine attı, kaşesinin cebinden küçük bir hediye paketi çıkartıp Felix'e uzattı.
"Bana mı? Gerek yoktu..." derken Felix çekinerek de olsa uzandı, hediye paketini alıp açmaya koyuldu.
Paketin içinde bir çift örgü eldiven vardı. Aynı Hyunjin'kilere benzer ama mavi renkteydi.
Gülümseyerek Hyunjin'in yüzüne baktı. "Çok güzellermiş, teşekkür ederim."
"Sana yakışacaklar."
Felix eldivenleri parmaklarının arasına geçirirken yüzünde çocuksu bir tebessüm vardı. "Zaten yalan söylemiştim, ellerim üşüyordu."
"O zaman endişelenmemize gerek yok."
Felix eldivenleri giydiği ellerinin avuç içlerine bakıyor, tatlı tatlı tebessüm ediyordu.
Ve bu tatlı oğlanın bu tebessümle ısıtamayacağı hiçbir yürek yoktu.
Ellerine bakarken büyük bir elin avucunun içine doğru sokuluşunu, ardından parmaklarının arasına geçerek yavaşça tutuşunu da izlemiş oldu.
Bakışlarını Hyunjin'e doğru çevirdiğinde Hyunjin çoktan okyanusa doğru dönmüştü. "Eldivenlerimi almamışım da, benim de ellerim üşüdü."
"Alfaların elleri üşür müymüş ki?"
"Üşür tabi. Yalnızlığın üşütemediği kimse yoktur." Felix donakalmışken ona doğru dönüp devam etti. "Ama bunun için de endişelenmeme gerek yok. Çünkü yalnız değilim, sen varsın."
Felix gözlerini kaçırıp okyanusa doğru döndü.
Ama parmaklarının arasına dolanmış eli tutmadan da edemedi.
Sarı oğlanın mavi eldivenli minik parmaklarının arasında duruyordu şimdi alfanın büyük ve kusursuz parmakları.
Bir süre sessizce oturdular.
Ama sessizliğin bile bu kadar gürültülü olabileceğini bilmezlerdi hiç. Oysa ikisinin de kalpleri kaburgalarını delip dışarı fırlayacak kadar hızlı bir heyecanla atıyordu şimdi.
"Biraz daha yürümek istiyorum." Dedi Felix bir süre sonra.
"Dün de çok yoruldun. Gece bacakların ağrımasın, böyle iyi."
"Ama sahile gelip dolanmadan gitmek..."
"Dolandık ya." Derken Hyunjin gülümseyerek birbirine kenetlenmiş ellerine bakıyordu.
Felix güldü. "Onu demediğimi biliyorsun. Gezinmekten bahsediyorum."
"Manzaram yeterince güzel. Zaten yürümeyi çok sevmem, oturalım işte."
"Eğer kusurum olmasaydı-"
"Kusur? Sana baktığımda tek bir kusur bile göremiyorum."
"Bacaklarımın doğru dürüst çalışmamasından bahsediyorum."
Hyunjin gülümseyerek okyanusa baktı. "Denizkızlarının hiç bacakları yok. Ama bu onların kusursuz olduğu anlamına gelmiyor."
"Ben denizkızı değilim ki!"
"Kim demiş?"
Felix başını öne eğerek gülümsedi. Mahçup, buruktu ama eskisi kadar acılı değildi.
"Kalbimi kıpır kıpır ettiriyorsun." Diye fısıldadı.
Hyunjin duymuştu, o da tebessüm etmişti. Ama bir şey söyleyemedi. Kalbin kıpır kıpır etmesinin her zaman iyi bir şey olmadığını biliyordu.
*
Felix bilmiyordu.
Ama Hyunjin Felix'in kusurlarına aşıktı.
Kusursuzu arayan insanlar gibi olmamıştı hiç. Felix'in kusursuz saçlarının arasındaki o kusurlu tek tel beyaz saça, kusursuz cildinin üzerinde bir kusur gibi gördüğü kahverengi beneklere, kusursuz ellerine yakışmadığını düşündüğü kusurlu serçe parmağına, kusursuz vücudunu yarım bırakan kusurlu bacaklarına aşıktı.
Ama emin değildi; sevmeye hakkı var mıydı?
Sevmeyi bilmeyen birisine sevmeyi, sevilmeyi öğrettikten sonra, hayattan nefret eden birisine yeniden gülmenin kıymetini gösterdikten sonra yeniden kurduğu hayatta kimseyi yalnız bırakmaya hakkı var mıydı?
Felix'e karşı kalbindeki sevgi ne kadar güçlüyse kalbi de bir o kadar güçsüzdü aslında...
*
✍🏻: Bölümü yazarken kalbi götünde atan yazar yapmışlar...
Biliyorsunuz ki ben kaossuz fic yazmıyorum ve illaki büyüklü küçüklü kaoslar olacak. Ama angst olmadığını üzerine basa basa belirteyim (dayak yediğim için yapamıyorum) neyse bu bölüm çok kötü oldum ben gidim de bi elimi yüzümü yıkıyim aq
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Legs That Don't Walk | Hyunlix [Omegaverse]
Fanfiction"Gözlerinin parıltısı akşam yıldızı gibi; sen bana baktıkça ben yolumu bulacağım." [hyunlix, omegaverse] 03.11.2024 🥇 #felix 03.11.2024 🥇 #bangchan