Yeni bir sayfa açmak.
Bir düzlüğe çıkmak.
Geçmişi geride bırakmak ve öncekinden daha iyi bir hayat sürmek, bunlar yeryüzünde dolaşan her canlı için önemli gözüken şeyler olsa da bana kalırsa ilk başta hiç bu duruma düşmemek en iyisiydi.
Korkunç bir hata beni içine çektiğinde içinde debelenmekten başka bir şey yapamayacağımı er ya da geç anlamıştım.
Geçmişi geçmişte bırakamamış, bugünümü kendi ellerimle zehir etmiştim. Pişman olmadığım söylenemezdi. Ardına saklandığım bazı keşkelerim vardı. Ama muhtemelen bir daha aynı yanlışa kapılırdım.
Ölülerin düşü olmaz, olamaz. Yine de, gözlerimi kapattığımda daha önceden gördüğüm şeyleri imgeleyebilirdim. Bir nevi göz kapaklarıma kazınmış anılar gibi oynatabilirdim onları.
"Ne yapıyorsun?" Kyungsoo önünde dikildiğim kapıyı açıp bana boş gözlerle baktığında neden burada olduğumu açıklayabilecek kelimeleri seçmekte zorlanıyordum. Ne yapıyordum ki ben?
"Bir sorun mu var?" Alışık olmadığım bir hissiyat vardı sesinde.
"Sinirliyim." diyebildim sadece. Bir vampir olarak her zaman kaçmıştım şimdiyse altında eziliyordum. Vahşiydim, kötüydüm, şeytaniydim ama hiçbir zaman sinirli değildim. Sinirli olmanın ne anlama geldiğini bile bilmiyordum.
Sokak lambasının loş ışığı üzerime vurdu. Neden yaptığımı bilmiyorum ama Kyungsoo'ya zihnimi açtım. Düşüncelerim bir bir onunkine aktı ve ağzından sözcükler olarak bana geri döndü.
Zaten bu gece fazlasıyla nedenini bilmediğim şey yapmıştım. Bir tanesi daha göze batmaz gibime gelmişti.
"Bence kendini herhangi bir şey olabilmek için fazla zorluyorsun." dedi içtenlikle. "O kadar uzun süredir hayattasın ki kendini tatmin etmenin ne demek olduğunu unutmuşsun."
"O ne demek?"
"Ölümlü tabiatına aşıksın. Onlar gibi olmaya çalışıyorsun ama esas sorun şu ki hiçbir zaman onlar gibi olamayacaksın." Durgun bir ifadeyle söylediğinde yutkundum. İtiraz etmek istedim ama düşündüğümde onları fazlasıyla önemsiyordum ve bunun sebebi tek bir yere bağlanıyordu. Konuşmaya devam etti. "Biz ölümsüzlükle lanetlendik ama bu sonsuz bir uykuya yatamayacağımız anlamına gelmiyor. Bu kadar zorlanıyorsan biraz ara verebilirsin. En azından gerçek doğanı tekrar görebilene dek."
"Bana kurumamı mı söylüyorsun?"
"Hayır. Sürüyle olan anlamsız ilişkini kesmeni söylüyorum. Onlara ihtiyacın yok."
"Onların bana var." Düşünmeden söylediğimde toparlamak için yapabileceğim bir şey yoktu.
"Kendini kandırma. Jungyeol'a olan eski bağlılığın seni tekrardan kör ediyor."
"Sen-"
"Evet, bunu uzun zamandır biliyorum. Ve sana şunu söylemeliyim ki; oradakiler tarafından sandığın kadar önemsenmiyorsun."
Tuhaf hissettim. "Ne biliyorsun?"
"Seni getirmeden önce hakkında konuştuklarını duydum. Günler öncesiydi, planlamışlardı." Gözleri yüzümdeki şaşkınlığı yakalayıp çok uzun zamandır saklı olan gerçekleri açığa çıkardı. "Jen, adı buydu değil mi?" Onu onaylamamı bekledi. "Onu sana bilerek yolladılar ama bilemedikleri şey Jongdae'nin onu öldürmesiydi. Ayrıca Jongin'in o postu şans eseri aldığını düşünüyorsan büyük bir aptalsındır."
"Ne demek istiyorsun?"
"Postlar yaratıldığında tek bir kehanet ortada dolaşıyordu. Tam olarak hatırlamıyorum ama kurt postu giyen bir avcının ortaya çıkacağı ve tüm düzeni değiştireceği yönündeydi. Kurtlar dünyaya hükmetmek istiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nightwalker || Chanbaek
FantasyTiz bir çan sesi. Kral ve Kraliçenin sarayından yükselen yoğun ölüm kokusu. Bir milyon asker Kralın emir vermesi için ihtiyatla bekliyordu. Soğuk, zırhlarının içindeki bedenleri titretecek kadar sert bir hal almıştı. Bazıları ellerini yumruk dahi y...