Gerçek anlamda yaşayan bir canlı olmama rağmen kalbimde bana yük olan bir sürü şey vardı.
Chanyeol'un gidişiyle birlikte Yixing tamamen kontrolünü kaybetti. Ondan açığa çıkan bu vahşiliğin özünü anlayalı kısa bir zaman geçmişti. İnsancıl tarafını taşıyan ruh parçası ondan koparılıp alfa postuna verilmişti. Dolayısıyla şu anda her şeye karşı fazlasıyla acımasız ve cesaretliydi.
Bunu Junmyeon'un boynu kırıldığında ağlamak yerine sadece sızlanmasında fark etmiştim. Ancak sorunun böyle derinlemesine bir şey olduğunu düşünememiştim.
Bu da benim aptallığımdı.
Onun tarafından kapana kısılmak oldukça korkunç bir durum gibi gözüksede aslında onu ikna edebilmem için iyi bir fırsattı. Öfkesini bastırmaya çalışarak yüzüme baktı. Beni isterse şu anda öldürebilirdi ama yapmıyordu. Bu da içten içe bana karşı bir sempati duyduğunu hissetmemi sağlamıştı.
Sonunda sakinleştiğinde, "Öleceğim." dedi buz gibi bir sesle. "Beni ikinci kez kendi seçimlerinle ölüme gönderiyorsun."
"Bunu çözeceğim." dedim. "Ama önce onları bırakmalısın."
Cümlem biter bitmez kayalar yere düştü. Sehun ve Kyungsoo'nun bilinci kapalıydı. Jongin'in kalp atışları ise durmaya oldukça yakındı. Onları kontrol etmek için yanlarına gittim. Herhangi bir sorun yok gibiydi yine de Jongin'in ağzına birkaç damla kan damlattım. Nefesleri sonunda bir düzene oturduğunda sesi hırıltılıydı. Kaburgaları büyük ihtimalle ezilmişti.
Hepsini dışarı çıkardıktan sonra geri döndüm. Şimdi sadece ben ve Yixing vardı. Yere kitlediği bakışları düşünceliydi.
"Bunu halledeceğim." Elim şüpheye düşmeden omuzuna gitti. "Sana söz veriyorum."
"Öleceğim diyorum neden beni anlamıyorsun?"
"Ne?"
"Postu geri almam için sadece birkaç günüm var." dedi ironik derecede neşeli bir sesle. "Lanet olası Druidler beni yine senin vicdanına bıraktı. Keşke onu kendi ellerimle öldürme şansım olsaydı."
"Neden beni suçluyorsun?"
Gözlerimin içerisine baktı, "Çünkü Irene'i sen öldürdün." dedi kendinden oldukça emin bir şekilde.
"Hayır bunu yapmadım." Yapmadım.
"Yaptın sadece hatırlamıyorsun." dedi. "Biliyorum çünkü hafızandan bunları silen bendim."
"Bu doğru değil."
"Senin aksine ben hiçbir zaman sana yalan söylemedim. Irene'i öldürmesi için Jaewon'a emir verdin ve o da ona hastalık bulaştırdı. Tahmin etmediği şey kendisi ve tüm saray tebaasına bulaştırma olasılığıydı." Duraksadı. "Oraya gittiğimde Junmyeon'un her yerinde çibanlar ve iltihaplı yaralar vardı. Kral Taekjoo bana bir seçim hakkı sundu. Eğer druidlerin bana vereceği karanlık gücü kabul eder ve istediği gibi Irene'in krallığını ele geçirirsem Junmyeon ile olabileceğimi söyledi."
"Seni kandırdı."
"Evet, beni kandırdı. Geri döndüğümde Junmyeon son nefesini veriyordu. Onlara bir çözüm yolu için yalvardım ancak bana sadece vazgeçmemi söylediler. Çaresiz bir durumdaydım."
"Bu yüzden onu yaşatmak için bir canavara mı çevirdin?"
"Aslında böyle olmaması gerekiyordu." Acı bir gülümseme kanlı bir gözyaşıyla tamamlandığında kendimi berbat hissediyordum. Konuşmaya devam etmeden önce seslice yutkundu. "Onu ısırdığımda bir anlığına kendine gelmişti. Bedenini saran tüm hastalık geri çekilmişti. Sanki... sanki tekrar doğmuş gibiydi, ışık saçıyordu. Ne olduysa birden bire oldu. Vücudundaki uzuvlar değişti, yüzü bütün insani özelliklerini kaybetti ve sonunda bana bağlı olan bir yaratığa dönüştü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nightwalker || Chanbaek
FantasiaTiz bir çan sesi. Kral ve Kraliçenin sarayından yükselen yoğun ölüm kokusu. Bir milyon asker Kralın emir vermesi için ihtiyatla bekliyordu. Soğuk, zırhlarının içindeki bedenleri titretecek kadar sert bir hal almıştı. Bazıları ellerini yumruk dahi y...