Okuyacağınız bu kurgu tamamen bir hayal ürünüdür. Tüm karakterler ve olaylar gerçek ile alakasızdır, adı geçen hiçbir futbolcuyu karalamak veya hakaret etmek gibi bir durum söz konusu değildir.
•••
- Lalin.
Sezen Aksu'nun sesi mutfağı doldururken elimde tahta kaşık, ocakta kaynayan tencerenin başında bir ileri bir geri yürüyordum. Kafamda uğuldayan düşünceleri susturabilmek için Sezen'in şarkısına kulak veriyordum, sanki içimdeki karmaşayı onun şarkılarıyla yatıştırabilecektim.
Bugün kendime izin vermiştim. Artık kafamı toparlamam ve biraz sakinleşmem gerekiyordu. Yine de ellerim boş durmuyordu; ocağın başında yeni bir tarif deniyor, her malzemeyi dikkatle ekliyordum. Sanki her karıştırışımda aklımdaki sesleri biraz daha uzağa itiyordum.
Telefonum tezgahta durmaksızın titremeye başladı. Birkaç kez görmezden gelmeyi başardım ama nihayet bir mesaj sesi daha geldiğinde boşta olan elimle telefonu aldım. WhatsApp'ı açtım ve grup mesajlarını görünce iç geçirdim.
Üç Silahşörler
(İsot, Maestro ve Siz)İsot:
Bu telefonu ne zaman açmayı düşünüyorsunuz, sayın şefim?İsot: ???
Kaşlarımı kaldırıp hafifçe gülümsedim, ama İsmail'in mesajındaki sabırsız tonunu neredeyse kulağımda duyabiliyordum. Çabucak yanıt verdim.
Siz:
Özür dilerim. Dalmışım.Yanıtımın ardından, İsmail'in görüntülü aramayı başlattığını fark ettim. Derin bir nefes aldım ve kendimi toparlayarak ekrana baktım. Telefonu tutup yüzüme doğrulttuğumda İsmail'in neşeli yüzünü gördüm. Gözleri kısılmış, arkasından gelen güneş ışığıyla daha parlak görünüyordu.
"Öyleee, Sezen Aksu eşliğinde bir terapi seansı yapıyoruz demek!" dedi, yüzünde geniş bir gülümsemeyle. "N'apıyorsun, şefim?"
"Yeni bir tarif deniyorum, kendime bugün izin verdim," dedim yüzümde zorlama bir tebessümle. Şarkının sesini kısmak için hareketlenip hoparlöreden gelen müziği kapattım, mutfak bir anda sessizleşti.
İsmail, gözlerinde alaycı ama aynı zamanda endişeli bir bakışla başını salladı.
"Sorun nedir, Lalin? Sen kendine izin verdiğinde genelde işler yolunda gitmiyordur. Hadi, anlat bana," dedi sesindeki alaycı ton yumuşayarak. Beni iyi tanıyordu. Ne zaman içime çekilsem, hep böyle ilk o fark ederdi.
O sırada ekrana başka bir yüz daha eklendi: Mert Hakan. Direksiyon başında olduğu halde telefona bakıyor, bir yandan gülümseyerek başını iki yana sallıyordu.
"Ulan ben seni antrenman için almaya geliyorum, adam oturmuş dedikodu yapıyor!" dedi sinirli ama aynı zamanda eğlenceli bir ifadeyle.
Dün gece statta yaşananlardan sonra Mert Hakan'la konuşmayı hiç istemiyordum. Gözlerimi kaçırarak telefonu tezgahın üzerine bıraktım ve mutfağın diğer ucundaki ocağa doğru yöneldim.
"Lalin" dedi Mert Hakan, sesi bu kez daha ciddi bir tondaydı.
"Hmm?" dedim, arkamı dönmeden, gözlerimi yemeklere dikerek.
"Küs müyüz?" dedi beklenmedik bir yumuşaklıkla.
İç sesim hemen cevap verdi: Evet, aptal! Ama ağzımdan çıkan kelimeler bambaşkaydı. Derin bir nefes aldım, omuz silktim ve zoraki bir sakinlikle cevap verdim. "Değiliz, Mert Hakan. Oldu mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
meyhaneler sen, barış alper yılmaz.
Fiksi PenggemarDerbide koliyesini kaybeden Lalin, bir gün şef olduğu restoranda Barış Alper ile karşılaşır.