Liz, merakla bir gözünü aralamıştı. İçine mum oturtturulan birkaç kafa tası etrafı aydınlatıyordu. Endişe ile bakışlarını başka bir yöne çevirdi ve bir nezarathaneyi andıran demir parmaklıklarla denkleşti. Hissettiği korkuyla olduğu yerde gerilemeye başlamış aynı anda bir erkek sesi yankılanmıştı.
"Sen de kimsin" diye seslendi karanlığın arasında belli belirsiz bir silüet ve daha iyi görebilmek için başını parmaklıklara dayayarak sürdürdü. "O üzerindekileri nereden buldun?"
Panikle sesin geldiği yöne doğru dönerken kolunu büyükçe bir fıçıya çarpmıştı. Acıyla kolunu ovuştururken yavaşça sese döndü ve daha iyi görebilmek için başını ileri doğru uzattı.
"Sen" dedi Liz titrek bir sesle ve yalnızca birkaç mumun aydınlattığı koridorda ileri küçük adımlar atarken sürdürdü. "Sen kimsin? Neden oradasın?"
"Önce ben sordum!" Parmaklıkları öfkeyle sıkıyordu ki bulunduğu durumun korku salmadığını düşünerek pes etti. "Pekâlâ. Ben bu geminin kaptanı, Kaptan William Kane Cooper."
"Kaptan mı?" diye yineledi şaşkınlıkla "Ne kaptanı?"
"Ne kaptanı olacak tabi ki bu geminin kaptanı!" diye kükredi William ve hışımla arkasını dönüp büyük bir kafesi andıran odada yürümeye başladı.
Liz, aldığı cevapla dumura uğramış bir halde yeniden arkasını döndü ve etrafı incelemeye başladı. Eğimli tahta duvarlar ve zaman zaman ayaklarının altında sallanan zemin gerçek bir gemi olduğunu düşündürüyor ancak yakıştıramıyordu. Bir yanıt bulmayı ümit ederek telaşla William'a döndü. Bu kez parmaklıkları sıkıca kavrayan Liz'di.
"Neredeyiz?"
"Bilmiyorum" sırtını umursamaz bir tavırla duvara yasladı.
"Pekâlâ neden buradasın? Bildiğim kadarıyla kaptanlar geminin diğer tarafında oluyor."
"Hâlâ" Liz'in giysilerini işaret ederek "kendini tanıtmadın tuhaf giysili kadın."
"Liz.",
"Liz?"
"Elizabeth."
"Gemideki görevin nedir Elizabeth?" Elizabeth, söyleyecek tek kelime bulduramayarak gözlerini korkuyla çıkış kapısına çevirirken koşar adımlarla parmaklıklara yaklaştı. "Bekle" gerçekliğine emin olmak isteyerek işaret parmağını Liz'in yüzüne yaklaştırmış, Liz ise anlam veremeyerek başını geri çekerken sormuştu.
"Neden seni oraya tıktılar?"
"Beni buradan çıkarmadan sana hiçbir şey söylemeyeceğim." Öyle ki elindeki tek koz karşısındaki kadının duyduğu meraktı. Ancak Liz'in çıkışa yönelen adımları kaptanın çenesini açmaya yetti. "Mürettebatım" dedi panikle "hepsi sadık değildi" ve sakin bir sesle devam etti "Çıkmak zorundayım, yardım et Elizabeth."
Bir an çıkışa açılan kapıya bakan Liz kurtulmak için türlü yalanlar söyleyen bir suçlu olabilir, diye geçirdi içinden. Parmaklıklar ardındaki adamı duymazdan gelerek kapıya doğru ilerledi. Kalın bir tahtadan yapılma kapının önüne vardığı esnada kendini neyin beklediğini bilmemenin verdiği endişeyle yeniden kaptana döndü.
"Orada ne var?"
"Beni dışarı çıkar. "
Liz, kısa süren bir kararsızlığın ardından müdahale etmemesi gerektiğini hatırlayarak bir mahkûmu serbest bırakamayacağına kanaat getirip kararlılıkla kapıya döndü. Hemen ardından gözlerini yavaşça araladığı bir kapıya çevirmiş ve karşısına yeni bir koridor çıkmıştı. Öncekine göre daha bakımlıydı öyle ki temiz görünüşü ile hali hazırda kullanılıyor gibiydi. Şimdi boş olması ise tamamen bir şanstı. Etrafı kolaçan ederek koridorda ilerlemeye başladı. Nitekim yalnızca aydınlatmada kullanılan kafatasları ve büyük fıçıların dışında bir de duvarlara asılmış kılıçlar ve direklere asılı hamaklar vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞKA BİR ZAMANDA
FantasyElizabeth, kendini zamanda bir saat geri gideceği bir deneyin içinde bulur. Nitekim işler planlandığı gibi gitmez. O, artık tarihin en güçlü büyücüsü Merlin'in henüz Mervin adında bir genç olarak tanındığı yıllarda yaşamaktadır. *Hikâyede İrlanda...