Giriş

19 3 5
                                    

Havanın ekim ayı için bile oldukça soğuk olduğu şu günlerde şehrin kıyı kesiminde oturan sakinler için son derece sıradan bir gün denebilirdi. Neredeyse öğle saatleri olmasına rağmen sokakta hiçbir hareketlilik yoktu.

Pencerenin pervazına yaslanarak kollarını göğsünde kavuşturan Barlas, odada bir oraya bir buraya koşturan kızı izlerken şu an burada olmak dışında yapabileceklerini düşünüyordu. Yani alelade bir sabah, alelade işler peşinde koşan, alelade birinin etrafı daha da dağıtmasını izlemek dışında bir şey.

Varlığından habersiz kızı göz ucuyla takip ederken onun özel alanına olan bu uygunsuz ve izinsiz işgalini düşünmemeye çalıştı. "Onu izlemek benim görevim. Buna mecburum." dedi kendi kendine. Günlerdir kafasında bu cümleyi tekrar ediyordu ama ne kadar tekrar ederse etsin zamanını boşa harcadığı hissinden kurtulamıyordu.

Görevin tanımı çok basitti; emin ol ve kurtul.

Eğer başarısız olursa -ki bu düşünceyi bir an bile kabul etmek istemedi- tek tehlikede olan kendisi değildi. Yeni Aliva'nın ölümlülerin dünyasından bir kız olacağı çoktan duyurulmuştu ve kız onun dünyası için sonuçları belirsiz büyük bir tehlike oluşturuyordu.

Buraya geleli ne kadar olmuştu? Bir ay mı? Tüm bu zaman aralığında ise kızın bir Aliva olduğuna dair hiçbir işaret görmemişti. Gece gündüz izlemesine rağmen. Evet yanlış değil, tamı tamına bir aydır gözlerini avına kilitlemiş bir avcı gibi onu izliyordu ve değil bir enerji akışı en ufacık titreşim bile görmemişti. Eğer görseydi... kız çoktan son nefesini vermiş olurdu.

Başlarda burada geçirdiği zaman boyunca en büyük işkencesinin eli kolu bağlı bir şekilde beklemek olduğunu düşünüyordu. Bu işlence bir hayata son vereceği için ödeyeceği bedel ya da bir cezalandırma şekli olarak kabul edilebilirdi. Aliva'dan ve sebep olacaklarından duyduğu nefret o kadar yoğundu ki buna daha fazla katlanmamak için ufacık bir işaretle bile harekete geçmeye hazırdı. Henüz işlenmediği bir suç için birine bunca öfke duymak pek adil değildi elbette ama onun üzerine yüklenen sorumluluk düşünüldüğünde adaletten kim söz edebilirdi?

Zaman kaybetmemek adına emin olma kısmını atlamak da bir seçenekti elbette. Daha kolay bile olurdu. Aradığı kişi değilse bile ölümü için onu kim suçlayabilirdi? İzlerini nasıl saklayacağını bile defalarca kafasından geçirmişti. Tüm bu zahmete de gerek kalmaz bir an önce evine dönebilirdi ama eylemin kendisi bir yana suçsuz birini öldürmek... Bu doğru kişiyi bulana kadar birçok kişiyi öldürmek demekti. Bu düşünce sadece midesini daha fazla bulandırdı. Daha önce kimseyi öldürmemişti. Neden yapmasını gerektiğini bildiği halde üzerine yüklenen bu yükten nefret ediyordu. Hayıflanmanın faydası yoktu. Yapacağı şey ne kadar korkunç olursa olsun bunu bir canavar gibi yapmayacaktı. Beklemeye razıydı. Tek ihtiyacı ve daha fazla kişiye zarar vermemek adına sığınabildiği tek adalet duygusu emin olmaktı.

Ne var ki daha fazla yanılamazdı. Zaman ilerledikçe açık ara en büyük işkencesi, her geçen gün daha fazla tanımak zorunda kaldığı kızdan nefret etmeye çalışmak oldu. Kız garip bir şekilde ve sinir bozucu derecede... iyiydi.  Aliva'nın yaratacağı ön görülen yıkım öyle büyüktü ki daha karanlık birini bekliyordu belki ya da hiç değilse ona daha az suçlu hissettirecek güçlü birini. Kaybettiği zaman için kızgın olması gerektiğini bildiği halde bir zamanlar görmek için yanıp tutuştuğu işaretlerin şimdi ortaya çıkmasından korkuyordu. Bunu sebebini düşünürken gözlerini aynanın karşısına geçmiş olan kıza dikti.

Köşeli bir yüze, çekici büyük gözlere ve yaşıtlarına göre daha uzun bir vücuda sahipti. Hoş biri diye düşündü istemsizce. Zarif vücut yapısıyla kendi tehlikesiz dünyası için bile savunmasız bir görünüşü vardı ve bu durum ister istemez içgüdüsel bir koruma arzusunu tetikliyordu. Üstelik tamamıyla yalnızdı kız. Nedenini anlamasa da Barlas'ın onunla ilgili farkettiği ilk ve en çarpıcı özellikti bu. Ne var ki bunun bile farkında değil gibiydi ya da en iyi ihtimalle umursamıyordu.

Aliva Serisi: MühürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin