Dağınık ve oldukça küçük odamın içinde bilimcim yavaş yavaş yerine gelirken tam olarak ne bulmayı beklediğimi bilmiyorum ama tamamen yabancı birini başucumda çömelmiş bir şekilde, beni izlerken bulmayı beklemediğim kesindi.
"Sen de kimsin?" İçgüdüsel olarak geri çekilirken aramıza mümkün olduğunca mesafe koydum.
Uzun boya, açık bir tene ve kumral saçlara sahipti. Yüzümdeki korkuyu-dehşet de denebilir-farkettiğinde, sıcak kahverengi gözlerinden bir mahcubiyet geçti. Hızlıca bir adım geri çekilip bir dizinin üzerine eğildi ve başını saygıyla eğdi.
"Seni korkuttuğum için beni affet Aliva! Adım Aras Kayrakan. Buraya bağlılık yemini etmeye geldim." Daha fazla şaşıramayacağımı düşünürken beni yanıltarak ceketinden kısa saplı bir bıçak çıkardı ve hızlı bir hamleyle sol eline ufak bir kesi attı. "Bundan sonra ne olursa olsun senin için savaşacak ve seni canım pahasına koruyacağım. Ay tanrıçası adına yemin olsun!"
Gözlerim korkuyla açılırken benden aldığı tek cevap çığlık şeklinde bir emirdi. "Hemen çık odamdan!" Kafasını kaldırıp tereddütle bana baktı. Ardından doğruldu ve hızlı adımlarla odayı terketti. Kapı kapandığında öyle şaşırmıştım ki bir an gerçekten uyanıp uyanmadığımdan emin olamadım.
"Sana uyanmasını bekle dedim." Tanımadığım bir kadın sesiydi bu.
"Biliyorum, merakıma engel olamadım." dedi Aras.
Lanet olsun! Neler oluyor?
İçimden yükselen panik dalgasıyla yataktan çıkmaya çalıştım ama ayaklarım bana itaat etmedi. Kaslarımın harcayacak hiç enerjisi yok gibiydi, bu sebeple yalnızca doğrulabildim. Üzerimde sık giydiğim dizleri eskimiş kot ve mavi ince kazağım vardı. Kotumun dizime denk gelen kısmında kumaş iki parçaya ayrılmıştı ve kotun parçaları arasından ince kesiği görebiliyordum. Dokunmak için uzandığımda sağ elimde de bir tane olduğunu gördüm. Derin değildi. Şu an en büyük sorunum ise kesinlikle kesikler değildi. Bir kez daha ayağa kalkmaya çalıştım. Bu sefer yatağın kenarına oturabilmiştim.
Korkuyla neler olduğunu hatırlamaya çalıştım. Düşündükçe kafam patlayacak gibi ağrıyordu. Bu şu an katlanabileceğim bir acı değildi. Tek hatırladığım hissettiğim huzursuzluktu ve kendimi evden dışarıya atmıştım, yoldaydım... Sonra bir şey olmuştu. Vurulmuş muydum? Hızlıca olası bir hasarı tespit etmeye çalıştım. Kesikler dışında önemli bir şey yoktu.
Dışarı çıkmadan önce çaresizce kendimi koruyabilecek bir şeyler aradım. Gözlerim eski tenis raketine takılınca sapını sıkıca kavrayıp, kaderimle yüzleşmek üzere odanın kapısını açtım.
"Nihayet uyandın!" Aras'ın hemen yanında; ondan bir baş kadar kısa, yuvarlak yüzlü ve kıvırcık saçlı bir kız vardı. Alt kata inen merdiven korkuluğuna yaslanmıştı. Gözlerini benden aramızda tehditkar bir şekilde uzattığım tenis raketine kaydırdı. Koyu gözleri neşeyle parlarken ondan beklemediğim şekilde içten sesli bir kahkaha attı. "Ben de içerde ne yaptığını merak ediyordum."
"Siz de kimsiniz ve evimde ne işiniz var?" Cesur görünmek için çaba harcadım.
"Ben Ayris," dedi kız. "Bu da ağabeyim Aras. Böyle davetsiz bir şekilde geldiğimiz için üzgünüm." Yaslandığı korkuluktan doğruldu. "Aslına bakarsan sana yardım etmek için buradayız. Saldırıdan nasıl kurtuldun bilmiyorum ama yeniden olursa bu kadar şanslı olmayacaksın. Güven bana."
Saldırıya mı uğramıştım? Anlık bir tereddüt yaşadım. İnsanlara güvenseydim bile ona bir zerresini vermezdim. Özellikle de şu anda kendi hafızama bile güvenemiyorken.
"Ne saldırısı?" Gözlerimi Ayris'ten Aras'a kaydırdım.
Anlayışlı bir yüzle beni izliyordu. "Hiç bir şey hatırlamıyor musun?" Başıyla elimdeki kesiği işaret etti.
Lanet olsun ki hiç bir fikrim yoktu. Sıkışma hissini hatırlıyordum ve etrafımı saran vızıldama sesini, parlak bir ışığın her yeri kaplaması, bunların ötesinde ise hiçbir şey yoktu. Anılarımın olması gereken yerde koca bir boşluk vardı. Kararsızlıkla kafamı salladım.
"Yaratıkların işi olmalı. Burada uzun süre kalırsak bizi de bulurlar. Kızı alıp gitmeliyiz." dedi Ayris huzursuz bir sesle. Varlığımı tamamen görmezden gelerek doğrudan Aras'a dönmüştü.
"Onu zorlayamayız." Aras'ın bana dönen bakışları kararsızdı.
"Siz ne saçmalıyorsunuz?" derken gözlerim ikisi arasında dolaştı.
Ayris kafasını çevirip bana baktı. Anlayışla karışık sabırsız bir sesle konuştu. "Bak oyalanmak için vaktimiz yok. Bu yüzden mümkün olduğunca açık konuşacağım." Derin bir nefes aldı. "Yaşadığını sandığın dünyada farkında bile olmadığın karanlık yaratıklar var. Özellikle de Aliva'ları avlayan. Bu yüzden bizimle gelmen gerekiyor. Burada güvende değilsin."
"Aliva'da neyin nesi?"
"Özel güçleri olan rahibeler." Bileğini uzatıp iç yüzündeki kelebeği andıran narin dövmesini göstererek devam etti. "Her Aliva'da buna benzer bir mühür olur." Parmağını narin dövmenin üzerinde gezdirdi. "Tabii gücüne kavuşabilmek için önce mühürden kurtulmak gerekiyor."
Artık ikisinin de tamamen kafayı yediğinden emin olmuştum. Yine de kendimi tutamadan sordum. "Bütün bunlardan bana ne?"
Cevap apaçık bir şekilde zaten ortadaymış gibi yüzüme baktılar. Sonunda Ayris koyu kahverengi gözlerini benimkilere sabitlerken tüylerimi diken diken eden bir sesle cevap verdi. "Aynaya bir kez bile bakmadın mı?"
Omurgamdan aşağıya garip bir tedirginlik süzüldü. Uyuşmuş gibi yavaş hareketlerle holde asılı duran aynaya yürüdüm. Aynadaki görüntüyü algılamam olması gerekenden uzun sürdü. Hafifçe büyümüş kahverengi gözler ve şaşkınca yarı açık duran ağız bana aitti. Ama sağ gözümün bir kenarından başlayarak boynuma uzanan kıvrımlı ve kahrolası garip bir işaret kesinlikle daha önce yoktu! Titreyen ellerimle üzerine dokunduğumda garip bir sızı cildimin altında dolaştı.
"Bu gerçek olamaz!"
Aras'ın bana yaklaştığını hayal meyal işittim. "Sakin ol."
Kesinlikle sakin değildim. Düpedüz paniğe kapılmıştım.
Aras uzanıp elimi tuttuğunda raketi çoktan düşürdüğümün bile farkında değildim. "Bizimle gelirsen her şeyi daha iyi anlayacaksın" dedi.
Elimi hızlıca ondan kurtardım. Bu saçmalığa daha fazla katlanmaya niyetim yoktu. "Hemen çıkın evimden yoksa polisi arayacağım."
Birbirlerine kısa bir bakış attılar. "Üzgünüm ama bunu yapamayız." dedi Aras sakin bir sesle.
"Nedenmiş?"
Cevap Ayris'ten geldi. "Polis gelmeden ölmüş olursun."
Ne?
Bahçe kapısındaki zincirin iç gıcıklayıcı sesi konuşmamızı böldü. Üçümüz birden dikkat kesildik. Az sonra bir şey demir kapıya öyle kuvvetli vurdu ki zincirin kırıldığına emindim.
Aras hızlı bir küfür savurdu. Elini zaman kaybetmeden cebine daldırdı ve hızlıca üçümüzün ortasında kalacak şekilde uzattı. Parmaklarını açtığında avucunun içinde ufacık parlak bir inci gördüm. İnci bir an sonra titrek bir şekilde hareketlendi. Gözlerimi kırpıştırıp daha dikkatli baktım. Rengi saydamlaştı ve ardından içine hava doluyormuş gibi genişledi. Aras onu ortamızdaki zemine attı. Tahta zemin üzerinde saydam yuvarlak bir boşluk oluştu.
Ayris bembeyaz kesilmiş bir yüzle hiç düşünmeden kendini boşluğa bıraktı.
Dış kapının savrularak açıldığını duyduğumda korkuyla bir kaç adım geriledim. Aras kararlı ama nazik bir şekilde bileğimi kavradı.
"Güven bana."
Ağzımdan histerik bir gülüş çıktı. Kafayı yemiş olmalıyım çünkü beni kendine doğru çekerken itiraz etmedim. Yalnızca gözlerimi sımsıkı kapadım. Az sonra yer çekimi kayboldu. Buz gibi bir suyun içinden geçiyormuş gibi titredim ve tüm bunların bir rüya olmasını diledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aliva Serisi: Mühür
Fantasi"Buraya gelmeden önce beni neden takip ediyordun?" diye sordum yutkunarak. Barlas sorumu kelimenin tam anlamıyla katıksız bir dürüstlükle cevapladı. Öyle ki duyduklarımı doğru anladığımdan bir an emin olamadım. Yorgun yüzüne rağmen gözleri alev alev...