🦢Günler hiç acımadan geçerken, ne ara buraya vardığımı anlayamamıştım. Her şey daha dün gibiyken, şimdi yine İnönü'deydik. Ama bugün, Semih- yani kocam da tribündeydi çünkü o artık bu takımın fıtbolcusu değil, taraftarıydı.
Semih Manchester City'ye, hayallerindeki gibi Premier lige transfer olmuştu. Kızımız ve ben, tabii ki onunlaydık. Kocam demiştim, değil mi? Yaşadığımız şampiyonluğun ardından, kızımızın da ilk aylarındayken sade bir nikah, ardından sevdiklerimizle yediğimiz bir yemek ile artık "Lara Tosun" olmaktan çıkmış, "Lara Kılıçsoy" olmuştum.
Semih transfer teklifini getirdiğinde, bana karşı oldukça ılımlıydı. Ama ben onun önünde hiçbir zaman engel olmayacaktım ve olmadım. Manchester'da güzel bir hayatımız vardı açıkcası, orada onun takım arkadaşlarının eşleri ile arkadaşlık ediyordum.
Çalışmıyordum, kızımızın asla tek başına büyümesine izin vermeyecektim. Semih'de beni her türlü destekliyordu, ki ne kadar söylemese de onun bu durumdan daha çok memnun olduğunu biliyordum.
Şimdi ise Semih ve ben buradaydık. Semih, maç öncesi soyunma odasına davet edilmişti. Giovanni, onu onun gibi yetenekli olan, A takıma yeni çıkmış, genç çocuklarla tanıştırmıştı. Semih'in bu kulübe hiçbir kırgınlığı yokken, taraftarında yoktu. Elbette özleniyordu ama kulübe öyle bir kazanç sağlamıştı ki, bütün rekorları geçmişti.
"Aşkım, pankarta bak!" Heyecanla söylediği be gösterdiği yere doğru baktım. Tam karşı tribünümüzde, "Evine Hoş Geldin, Beşiktaş'ın Çocuğu!" yazılı bir pankart vardı. Pankartın yazılarının içerisinde de Semih'in Beşiktaş formalı çizimleri vardı. Pankartı açtıkları andan itibaren, "Beşiktaş'ın çocuğu, Semih Kılıçsoy!" tezahüratları da başlamıştı.
Ben hızla video çekerken, Semih'in gözlerinin doluşuna şahit oldum. O... çok seviyordu. Semih'i görevliler zemine çağırdığında ayakladı ve zemine indi. Öylece alkışladı ama onun bu zeminde aslında mutluluktan koşturmak istediğini biliyordum.
Yanıma döndüğünde dolu gözleri, içimde bir yerleri kırdı ve hızla kollarımı açtım. Onun en zayıf olduğu an, Beşiktaş özlemini yaşadığı anlardı. Kollarımın arasına girdiğinde, "Aşkım..." diye fısıldadım. Geriye çekilip dudaklarına bir öpücük bıraktım, "Her şeyim," diyerek bir de yanağından öptüm.
"Çok fena oldum," diyerek bir tür gözlerini ovuşturdu, tebessüm ettim. "Sakin ol, aşkım. Bam maç başlıyor, maçımızı izleyelim." dediğimde onu sakinleştirmek için böyle dediğimi biliyordu.
Maç boyunca ellerimiz birbirine bağlıydı. Bu o tranfer olduğundan beri aramızda bir totemdi. Beşiktaş maçları izlerken, ellerimizi ayırmıyorduk ve bu totem daima bize şans getiriyordu.
Maçı Beşiktaş'ımız, 5-1 kazanırken oldukça mutluyduk, Beşiktaş'ın lig için aldığı güzel bir galibiyetti. Stadyumdan direkt olarak, abimlere geçmiştik.
Kızımız Işık, abimlerdeydi. Işık abime öyle aşıktı ki, Türkiye'de olduğu sürece abimden ayrılmak istemiyordu. Biz Semih'le rahat olmak için, Bebek'te bir otelde kalıyorduk. Işık'ta bizimleydi normalde ama dayısı bu gece onlarda kalsın istemişti.
Işık, Alin ile birlikte uyumuştu. Arden de kendi odasında uyurken, biz yetişkinler olarak oturıyorduk. Abim, emekli olmuştu. Bir süre dinleniyordu ve bu ara epeyi duygusaldı. "Abim, biraz gelsene yamacıma." dediğinde tebessüm ederek yanına oturdum. Beni hızla kolunun altına aldı, "Çok özledim seni Lara'm." dediğinde, "Abicim, zaten şimdi bir şey yapmıyorsun... Gelin İngiltere'ye, en azından bir on gün falan. Değişiklik olur size de." dediğimde başını olumsuzca salladı.
"Çocukların okulu var, güzelim. Belki yazın geliriz, di mi karım?" Ece ablaya döndüğünde Ece abla başını salladı. "Evet aşkım, şu okullar bir tatil olsun, geliriz." dedi.
Bir yarım saat kadar daha abimlerde oturup, otele gelmiştik. "Offf, çok yorgunum." diye sızlandığım Semih'in gülüşünü duydum. "Aşkıma masaj yapayım mı?" dediğinde hoşnut bir ses çıkardım, "Evet, çok ihtiyacım var."
Banyodan odaya geldiğinde, "Çıkar kıyafetlerini," dedi, bu istemsizce beni hareketlendirirken derin bir nefes alarak giydiğim bluzu çıkardım. Odanın içindeki tekli berjere bıraktım, pantolonumu da aynı şekilde. Yatağa bir şey demeden uzandığımda o da kalçama oturdu.
Semih, demek istedim. Semih...
Belimi, sırtımı sıvazlarken rahatladığımı hissederek, birkaç mırıltı çıkardım. Derin bir nefes alışını duydum, "Uslu dur," dediğimde aslında usluydum ama beni yaramazlaştıran çümle tam olarak buydu.
"Neden? Kocamı özledim belki." dediğimde elleri hala belimdeydi, "Neyini?" dedi, ona "kocam" diye hitap etmemi çok seviyordu. "Kocamı," dedim son harfi uzatarak.
"Offf, Lara... Seni öyle bir-" devam etmesine fırsat vermeden, "Yapsana... Çok istiyorum şu anda yapmanı." Kalçamı hareket ettirmeye çalışarak söylediğim şey üzerine ayakladığını hissettim, "Sırt üstü dön, sevgilim." dediğinde, dediğine uydum.
"Yalnız ben sana kocam diyorum, sen hala karım demiyorsun. Karından dayak mı yemek istiyorsun?" dediğimde kahkaha attı, "Şş karım, libidokillerlık yapma." diyerek üzerindeki tişörtü çkartıp, kenara fırlattı. Zaferle gülümsediğimde, o da aynı şekilde gülümsedi.
Birbirimizi istiyorduk ve bu isteğimizi her zaman gerçekleştirirdik.
🦢
durushitpost'dan sevgilerle...