Ey divane bülbül, ne edersin?
Onun dermansız dertler toprağında
Bir dal gül olduğunu, bilmez misin?
Bir kanat çırpışında
Sevda ateşinde kül olacağını
Bilemezsin.Oy yerine yorum atarsanız çok mutlu olurum!
🤍Zaman; ucu bucağı olmadığını ne elinle tutup ne de aklınla ölçemediğini söyledikleri kavram. Her söylenen böyle yalan mıydı? Yoksa ben mi hissediyordum zamanın ne kadar gözümün önüme gelerek gelip geçtiğini?
Koca 3 yıl. Kimi canlı için bir ömür kimi için ise yüreğindeki yangınla kavrulduğu zaman dilimi.
Bedenim ve ruhum bütün geçen zamandan bir parça toplamıştı. Her geçen bir saniyede farklılaşmıştım. Aynı şekilde hayatımda bu derecede değişmişti.
"Nilay sarmalar nerde kaldı?"
Tezgahın üzerinde kalan son tabağıda alıp mutfaktan çıkıpta büyük salona girdiğimde nerdeyse bütün herkesin gözlerini üzerimde hissetsemde çeşit çeşit yemeklerin donatıldığı masanın üzerine bıraktım.
"Maşallah maşallah.." diyen kısık sesler kulağıma dolduğunda salonu kaplayan kadın topluluğuna baktım. Her birinin kafasında beyaz tülbent vardı. Kimisi odayı dolduran ilahi sesine eşlik ederken kimisinin gözü fıldır fıldırdı.
"Gel kızım gel. Buraya otur. Çok yoruldun zaten." Dedi kısık sesle Gülbeyaz Teyze. Kadınlar topluluğunun arasından geçerken aslanların önünden sekerek geçen ceylandan bir farkım yoktu.
Gidip Gülbeyaz teyzenin yanına değilde Aslı'nın yanına oturdum. Daha güvenli gelmişti gözüme. Aslı rengarenk boyadığı saçlarının üzerine beyaz tülbentten takmış koltuklarda büyükler oturduğu için duvarın önüne koydukları minderlerde oturuyordu.
Yanına çömeldiğimde göz ucuyla bana baksada ciddiyetle okunan dualara odaklanmıştı. Hali bana komik gelse de yanlış anlaşılacağımı düşünüp dudaklarımı birbirine bastırdım. Yinede parmağımla sallanan bedenine dokunmadan edemedim.
"Aslı iyi misin?" dediğimde her zamankiden farklı bir yüz ifadesindeydi. Kaşları çatılmış dudaklarımı yummuş asla taviz vermeyen bir tavırdaydı. Aslı bizim Aslı!
"Şht! Kırk yılın başı imana geldim. Dokunma bana." derken sesi ciddi olsada altımda yatan muziplik benim anlamama yeterdi. Onun asıl derdi kadınların fıldır fıldır dönen gözleriydi.
Kafamı tebessüm ederek Zeynep'in oturduğu yere çevirdiğimde duygusallaşmıştım. Bugün iki hafta sonra nişanı olacak Zeynep'in mevlidi vardı. Zeynep'in ailesi Urfa'nın bir ilçesinde yaşıyordu. Bize evlerini her zaman açık olduğunu söylerken fazla ısraracı olmalarından Aslı ve beni nişana kadar evlerinde kalmamız için davet etmişlerdi.
Yazın başındaydık ve Aslı işinden yıllık izin almıştı. Bende ise durumlar çok farklıydı. İki yılın somunda ne istediğime karar vermiştim. Alparslan hocam bu iki yılın bana iyi geldiğini düşünüyordu. Bende öyle düşünüyordum. Ve zorunlu görevimi bitirip tustan tercih yapmıştım. Bir kaç güne açıklanmasını bekliyorduk ama kimse nereyi yazdığımı bilmiyordu. Bilmesi gerekenlerde dahil.
Gülbeyaz Teyze kızına kaş göz işaretiyle gül sularına gösterince benle Aslıda, Zeyneple beraber ayağa kalkmıştık. Dualarda sona ulaşmıştık hoca herkesin avucu eline alıp dua ediyordu. Bende Zeynep e yardım ederken sır bana gelmişti. Nur yüzlü bir tabir olmasa kadın hoca yine de öyle birisi olurdu. Ellerimi avucuna aldığında ruhum ferahlamıştı sanki. Herkesin elinden daha fazla vakit tuttu elimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNI GÖĞÜN FERYADI
RomanceBu mahzun göklerde yaralı kuş olsam Bi küçük dal olsan konsam dalına Bilsem o dal bana kafestir O kafes bana tutsak bana zehirdir Bilsem bundan sonra bal olsan şifama Tuz isterdim yarama.