Herkesin sakladığı ve değer verdiği bir oyuncağı muhakkak vardır bu hayatta, geçmişinden günümüze yaşattığı. O oyuncak hep özlediğimiz çocukluğumuzu hatırlatır. Baktıkça anılarda kayboluruz. Hatta oyuncağını özenle koyduğu yerden alıp kimseye göstermeden gizleyerek oynayanlar kesin vardır. Benim de hala sakladığım ve en sevdiğim oyuncağım ufak bir araba. Bu araba mavi vosvos.
İşte hala sakladığım bu vosvosu bana annem hediye etmişti. Belki de bütün çocukluğum bu arabanın bana verdiği mutlulukta saklıydı. Babasız bir çocuğun annesine düşkünlüğü çokça artıyor. Annem siyah güzel saçlı ve her zaman elinde bir bardak çayıyla gezen, gece gündüz çalışan bir kadındı.Benim annem doktordu. Doktor Hafize hanım. Sayısız çocuğun hayata merhaba demesine eşlik etmişti. Annem dünyada ki en değerli şey, iyi yetiştirilmiş bir çocuktu ve bu yüzden beni özenle büyütüyordu.
Babamın olmayışından etkilenmemem için elinden gelen herşeyi yapıyordu. Bir gün beni yanına çağırıp dizlerine oturttu ve babamı bir kazada kaybettiğimizi söylemeye çalıştı. Belli ki bu konuşmayı defalarca kendince tekrarlamıştı. Üzgün bir yüz ifadesiyle yüzüme bakıyordu. Annemin o halini görünce, ben de çok üzüldüğünü hissedip babasızlığı hiç dile getirmedim. Küçük bir çocuk ne kadar anlıyorsa işte bende o kadar anlayabilmiştim babasız bir çocuk oluşumu.
Annem dünyalar güzeli bir kadındı. Hayatta her şeyin bedelini ödersiniz ama annelerin yaptığı fedakarlığın bedelini asla ödeyemezsiniz. Benim annem de çok fedakardı. Hemde sadece bana değil, herkesin hayranlık duyduğu bir insan... Hastanede en sevilen doktor, mahallede en yardımsever kadın. Benim bir tanecik di annem.Bizim ailemiz üç kişilik bir aileydi. Dedem, annem ve ben. Hayatta en sevdiğim tek insandır dedem Rıfat efendiydi hiç bir zaman doğru düzgün arkadaşlıklar kuramadım. Bu sebeple dedem tek arkadaşım oldu . İlk sevdiğim aşık olduğum Denizi bilen tek kişiydi ve bana yazmayı öğretendi dedem Rıfat efendi.
'' Bazen tek bir cümle ve tek kelime hayatı baştan yazar...''
Bir gün dedem, elinde küçük mavi bir defterle yanında da kurşun diğeri tükenmez kalem ile yanıma geldi. Daha yeni ikinci sınıfı bitirmiştim o sene yaz tatilinin nasıl gideceği konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu.
-Oğlum ne yapıyorsun burada tek başına ?
-Gökyüzünü izliyorum dede
- Gökyüzünü izlemek bi hayli keyiflidir. Peki gökyüzünü yazmayı hiç düşündün mü ?
- Yooo...
İşte o an kendime sorduğum ilk soru, '' Bir insan neden yazar ki '' oldu. Bunu dedeme soramadım. Sadece çocuk aklımla düşündüm. Gökyüzünü izlemek kadar keyifli olabilir miydi gökyüzünü yazmak?Bunu şimdi anlıyorum. Yazmak herşeyden daha çok keyif veren bir şeydi. Dedem konuşamasına devam etti:
- Al bu defteri ve kalemleri.
( Ufak mavi defteri ve iki kalemi elime tutuşturdu.)
- Ne yapacağım bunlarla ?
- Yazacaksın evladım. Ne istiyorsan yazacaksın. Bu hayat içini boşaltmadığın sürece yakanı asla bırakmaz. Sana iki kalem veriyorum. Birinin adı tükenmez diğeri okulda kullandığın kurşun kalem. Zaman içinde tükenmez kaleminin de tükendiğini göreceksin. Bu hayatta tükenmeyen hiç bir şey yoktur. Kurşun kalemin ise yazdıkça küçülecek. İşte bu bize en güzel msjdır. Yazdıkça küçüleceksin torun, çünkü yazmak korkakların işi değildir. Sen gökyüzünü yaz bakarsın bir gün bütün dünya senden gökyüzünü dinlemek ister.
- Peki dedem
O gün bugündür elimden kalem düşmez oldu. Ne yazdığıma bakmasızın durmadan yazdım. İşte bugün hala kulağımda dedim o cümlesi var ''Sen gökyüzünü yaz bakarsın bir gün bütün dünya senden gökyüzünü dinlemek ister.'' Bütün dünya gökyüzünü dinlemek ister miydi gerçekten ? O gün yazmaya başladım ve o gün bugündür içimi, döktüğüm kağıtlardan topluyorum. Dedem olmasaydı belki de bir ömür içimde pis kalacaktı o gökyüzü. Kendi kendime diyorum bazen iyi ki o kalemleri bana vermiş.
Aile, insan hayatında muhakkak ki çok kıymetli bir değer, fakat dışarıda bir hayat var. Tanıştığımız insanlar tanışmak zorunda kaldığımız insanlar ve mekanlar, yerler , bir ömür boyu hayatımıza hayatını kazıyacak isimler...
Hikayeci ismini annem Hafize hanım koymuş. Ben bu hayatta en çok ismimi sevdim. Annem hep çok anlamlı bir ismim olduğunu söyler ve bu isme göre davranmam gerektiğini anlatırdı. Şimdilerde daha iyi anlıyorum ki bahsettikleri isim '' Hikayeci '' bu isim herkes tarafından önemliydi. Hikayeci, Denize hiçbir şey yapamıyordu. Ne savunabiliyor ne de yayabiliyordu. deniz, hayatıma kazdığım ve hiç silemediğim bir isim oldu. Belki de bütün ömrümü ıslanarak geçirdim ve bundan Denizen haberi bile yoktu.
Henüz daha 8 yaşında bir çocukken başladım onu sevmeye. Bahçelerinde bir o tarafa bir bu tarafa koşturan bir kızdı deniz. Bense daha o yaşlarda içindeki boşluğu hissetmiş olan ve hayatındaki her şey dedesi Rıfat efendi ve annesi Hafize hanım dan olan bir çocuktum. Deniz ne zaman bahçelerinde ''Baba!'' diye bağırsa içim bir garip olurdu, çünkü ben hiç bir zaman baba diyemeyecektim. Denizin babası Murat amca çok sevecen bir adamdı. Herkesin özendiği baba kız ilişkisi onlarda mevcuttu.
İçten içe kıskanırdım Denizi ve yine içten içe severdi. Nasıl oldu da onu sevmeye başladım hiç anlayamadım. Hayat bazen, bazı insanları sevmemiz için karşımıza çıkarıyorve biz, '' Neden o insan ?''
diye soramıyoruz. Deniz çok güzel ve çok şımarık bir kız. Bir evin bir kızıydı çünkü. Benim de ondan farkım yoktu, ben de bir evin bir oğluydum. Bu bizim ilk ortak noktamız. Bizi ilk ayıran özelliğimiz benim babamın olmamasıydı. Deniz babasıyla sürekli eğlenirken, ben dedemle büyük bir adam gibi sohbetler içinde buluyordum.
Yaklaşamıyorduk. Zaten onun bana yaklaşmak gibi bir niyeti, benim de böyle bir cesaretim yoktu açıkçası. Hem 8 yaşında bir çocuğun sevgisine kim inanırdı ki ? Çocuktum ama kıskanıyordum Denizi ortada onu kıskanabileceğim biri de yoktu. Çocukluğumun en güzel, en bembeyaz sevgisiydi Deniz.Kaybedilmeyecek kadar güzel. Onunla ilk yakınlaşmamız bisikletlerimizin çarpışmasıyla olmuştu. Ben bisiklete binmeyi çok fazla sevmezdim. Deniz seviyor diye bir gün bisikletimi çıkardım ve sürmeye başladım. Evlerimizin bulunduğu alanın yaklaşık 30 metre uzağında bisiklete binmek için güvenli olan boş bir alan vardı. Mahalledeki tüm çocuklar burada bisiklete binerlerdi. Denizin çok güzel pembiş bir bisikleti vardı. Bütün kız çocukları gibi o da pembe rengine baya aşık olanlardandı.
Baya zaman geçtikten sonra anladım ki pembe, Deniz için bir çocukluk tutkusu olarak kalmamıştı. Hayatının her yanı pembeydi. Tozpembe hayalleri vardı.... Çok iyide bisiklet kullanamazdım aslında. dönüşlerimi tam olarak yapamıyordum. Deniz ise bana göre oldukça başarılıydı. Nasıl olduğunu anlayamadığım bir anda Deniz ve ben karşı karşıya geli verdik ve çarpıştık. Ben düştüm o ayakta kaldı. Düştüğüm yerden utanarak ona doğru baktım. Kıvırcık saçlarını sağa sola savurup ikimize ait olan tek bir cümleyi söyleyi verdi:
'' Önüne baksana bee!''
Bir şey söyleyemedim. Yavaşça kaldırdım bisikletimi. Ben üzerimdeki tozu temizlerken o hala bana bakıyordu. Aslında '' İyi misin?'' diye sormasını bekliyordum. Belki bu sayede konuşmayı becere bilirdim, tüm olanları aklımın bir köşesine kazıdım. Bana hiç bir şey söylemedi. Bisikletine binmeye devam etti ve evlerine doğru gitti. 8 yaşında küçük bir adamdım. Bugün o 8 yaşındaki halimden öğrenmiştim... ''Aşk insanın önüne bakmamasıdır, çünkü başka türlü kimseyle çarpışamazsınız.
Eğer herkes önüne bakarsa kimse aşkı tadamaz. Yağmur yavaş yavaş yağmaya başladı. Bisiklete bindiğimiz o yer çamur olmuştu. Islanmadan hemen eve gitmem gerekiyordu ama ben ıslanmak istiyordum. Kulağımda bir şarkı gibi gelen o güzel söz '' Önüne baksana bee!'' Yağmura tutulmuştum kaçmak imkansızdı. Artık ıslana ıslana eve gittim. Annem kapının önünde beni bekliyordu. Gördüğü anda, ''Nerdesin hikayeci, gelsene oğlum buraya, ıslanıyorsun!'' dedi. Yüzümde salakça bir gülümsemeyle anneme doğru ilerliyordum. Bisiklete binmiyordum yanımda taşıyordum.
Annem ne olduğunu anlamamıştı.
''Eyvah oğlum, senin dizin kanıyor, çok yandı mı canın?''
Gülümseyerek dizime bakmıştım, normal şartlarda ağlamam gerekirdi ama o küçük yaradan haberim dahi yoktu.
Hemen beni eve çıkarıp dizime pansuman yaptı.''Nasıl oldu, daha iyi misin?'' diye sordu annem. ''İyiyim, çok iyiyim...'' dedim. Hayatım boyunca o günü unutamam ben. Çocukluğumun güzel kızı Denizin hayatımı esir alacağını nereden bile bilirdim ki ?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderde aşka dahil midir ?
RomansaGözlerimden yanaklarıma düşüyor Hüzün damlaları İnsan kaybolmayı diler mi kendi içinde ?