Sabahtan beri bir hüzün içindeyim. Öyle ki getirin iki kavanoz 'Nutella'yı garanti veriyorum on dakikada bitiririm. Depresyonluk bir havam var ama neden olduğunu bilmiyorum. Kalbim sıkışıyor, ama kim sıkıştırıyor?
Arda diyeceğimde, öyle ilişkilerde çok üzülen bir kadın değilim. Sadece içime bi öküz oturur, o da zaten alışkanlıklar yüzünden.
Sabahtan beri elimi telefona uzatıp Arda'yı arayayım diyorum ama sonradan aklıma geliyor. Unutkanlığın everestindeyim.
Şirkette yürüyen ölü gibi gezince yanıma iş arkadaşım Defne geldi.
"Şebnem noluyor ya? Sabahtan beri sana bakıyorum. Normalde durup durup anıran bi kızsın, şimdi sanarsın en sevdiğin dizi final oluyor."
Hızla nefesimi verip Defne'ye döndüm.
"Yok Defne ben final oluyorum, okeye döneceğim yakında. Ama sorun şu ki niye üzgünüm bilmiyorum. Depresyona gireceğim, sonra yanlışlıkla işe pijamalarla geleceğim diye korkuyorum. Ayrıca depresyona girmek için fazla umudum var benim."
Defne gözlerini devirip arkadan giden Bedir'e 'Yavrum beraber Las Vegas'ta hıyar yiyek mi?' bakışları atarken Bedir öküzü yine telefona gömülmüş tahminimce kızlara yavşıyordu. Sonra aniden başını kaldırıp sağına soluna bakmaya başladı. Bakışları Defne'nin hayran bakışlarıyla buluşunca yamuk bir gülümseme atıp bu tarafa doğru ilerlemeye başladı. Gülümseyerek oradan ayrılıp odama doğru yürümeye başladım. Benim odamın hemen önünde tanımadığım iki kız konuşuyordu. Sonuçta benim odamın önünde konuşuyorlar diye odaya girip kapıyı aralık bıraktım ve kapıya kulağımı yaslandım.
"Ya haftaya bugün Küçük Bey geliyormuş. Kaslarıyla beraber hemde."
Aklıma dün geldi.
|flashback|
Almilla gülümsedi, "Şey Şebnem, anlattığın kişi şu arkadaşa benziyor olabilir mi?" işaret parmağını aynı zamanda arkama doğrulttu.Hızla arkamı döndüm. Selim bildiğimiz arkamda duruyordu. "Eheheh, ta kendisi.." Önüme dönüp sadece benim duyabileceğim bir sesle mırıldanıyorum. "Hemde kaslarıyla birlikte."
Aptal aptal gülümseyip kapıya yaslandım. Tabi normal olarak açık kapı sayesinde arkaya doğru düşerken belimde bir sıcaklık hissettim.
Hayır pardon, hissettiğim yalnızca soğuk zeminmiş. Yakışıklı bir çocuk beni kurtarmadı.
Göz yaşı akıtmadan ağlayıp ayağa kalktım. Tekrar kendi odama girip saate baktım. Çıkış saatim gelmişti.
Çantamı alıp Harun Bey'in odasına raporları koyduktan sonra dışarı çıktım. Dersin başlamasına yarım saat vardı. Çok uzak olmadığı için yürümeye başladım. Dün yemek yediğim için ders başladığında orda olmuştum.
Marinaya girdiğimde yine sayarak on ikinci tekneye bindim. Üst kattan tıkırtılar geliyordu. Merdivenlerden çıktığımda Selim arkası dönük bir şekilde masayı topluyordu.
"Selam?" dedim gülümseyerek. Hızla arkasını döndüğümde ağzımdan kaçan kıkırtıya engel olamadım. Başı... Özgür'ün darbesinden dolayı morarmıştı. Yaklaşıp hafif bir şekilde dokundum. Yüzünü buruşturdu.
"Çok mu acıyor?"
Başını olumsuz anlamda salladı.
"Çok değilde, arada sızlıyor."
Elinden tutarak onu koltuğa oturttum. Bende yanına oturup çantamdan fondöten ve pudrayı çıkardım. Süngerle başına uygulayıp yarayı kapatırken fazla yaklaşmış olmamızdan kaynaklanan bir bakışma geçti aramızda. Çok geçmeden ikimizde başımızı döndürüp hiçbir şey olmamış gibi denizi izlemeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzey Yıldızı |ŞebSel|
Jugendliteratur"Hayır Selim İnan, benim aşkım denize. Asla sana veya aptal teknene olmayacak." Selim gülümseyerek bana doğru yaklaştı. Ve dudaklarıma beş santim kala durdu. "Bana aşık olmanı zaten istemem Şebnem Gürsoy. Sadece Arda yerine beni tercih etmen gerekti...