BİRLİKTE İLK GECE

21 1 0
                                    

Ertesi güne geliyordu. Gece saat 1 di. Doruk konferans yaptı. "Geçen gittiğimiz klübe gelmek için 20 dakikanız var. Geç kalmayın." Doruk telefonu kapatıp üstünü giydi. Beyaz v yaka üzerinde siyah yazılar olan bi t-shirt giydi. Üzerine siyah beyaz kareli gömleğini giydi ve önünü iliklemedi. Altına siyah, dar ama tam dar paça olmayan bir kot giydi. Evden çıkarken saçlarını yapmak için aynanın karşısına geçti. Saçları bukle bukleydi ve bir bukle alnına düşüyordu. "Sizinle uğraşamayacağım böyle kalın." Aynada saçlarıyla konuşmuştu. Aynanın önündeki parfümünü aldı 3 kez sıktı. Çıkmadan önce annesine baktı uyuyordu. Üzeri açılmıştı, üzerini örttü ve yanağımdan öperek kapıya yöneldi. Askılıktan deri ceketini aldı. Siyah, bağcıklı, yazlık botlarını giydi ama bağcıklarını bağlamadı, genişleterek bıraktı.

***
"Bize geç kalmayın diyene bak. Yarım saat oldu. 10 dakika geç kaldın." Doruk nefes nefese kalmıştı. Eğildi, ellerini diz kapağına koydu ve diz kapağından destek aldı. Nefesini düzelttikten sonra kafasını kaldırdı "Taksi geç gelmiş olamaz mı ?" Aras güldü "Tamam diyelim ki taksi geç geldi ama benim takıldığım o değil. Seni bu tarzda görmeyeli yaklaşık 1 yıl oluyor." Yalçın ve Aras Doruk'u baya süzdüler. Doruk sirek ego yaptı, oklava yutmuş gibi dik durmaya başladı. Eliyle kıyafetlerini salladı. "Tamam tamam hemen bir ego" Aras gülerek söyledi. "Her zamanki halim bu çocuklar, abartmayın. Sadece okul zamanları çok nadir. Neyse uzattık, hadi klübe girelim bu sefer başka parça." Doruk insanları etkilemekten hoşlanıyordu ve hayatta en sevdiği iki ieyden birisiydi müzikle ilgilenmek. Diğeri ise resimdi.

***

Doruk 4 parça söylemişti Aras ve Yalçın da çalmıştı. Hepsi çok yorgundu. Klüpte alkış sesleri yankılanıyordu. İçecek aldılar bir masaya geçerken Doruk birisine çarptı içeceği üstüne dökülmedi yere düştü ve kırıldı. "Dikkat etsene napıyorsun sen ?" Kız kafasını kaldırdı "Çok özür dilerim gerçekten yanlışlıkla oldu." Doruk kıza tam ters bir bakış atarken o sırada ışıkları yaktılar. Doruk kızı Eylül'e çok benzetti. "Eylül ?" Şaşkın bir şekilde konuştu. O kız Eylül'dü. Eylül Doruk'a baktı. İkisi de birbirini gözledi. Doruk Eylül'ün burada takıldığını önceden görmüştü ama önceden t-shirt kot tarzı giyinmişti ama basitti. Şimdi ise bambaşka. "Sen bu saatte bu kılıkya burada ne geziyorsun papağan." Eylül genelde burda takılırdı. O da şarkı söylüyordu. Ama Doruk daha bunu bilmiyordu. Eylül bi şeyler söylemişti ama sesten anlaşılmıyordu. Doruk Aras ve Yalçın'a baktı. Kızlarla konuşuyorları. Doruk güldü ve onlara doğru bağırdı "Biz çıkıyoruz siz takılın. Yarın görüşürüz." Eylül'ü bileğinden tuttu ve dışarı çıktılar. Doruk o sırada birisine mesaj atmıştı. Sahilde biraz yürüdüler. "Gömleklerimiz ve tişörtlerimiz aynı, özellikle almış gibi duruyoruz ne kadar güzel sevgilimmiş gibi duruyorsun. Ama bana daha çok yakışmış."Doruk güldü ve Eylül'e döndü. "Sen benim gömlek ve tişörtümün aynısından al sonra da tesadüf muammelesi yap. Gerçekten komik. Ama bana daha çok yakışmış. Hem ne zaman bu kadar büyük hayranım oldun aynı kıyafetler falan." Eylül sinirlendi. "Ben bunları senden görüp almadım ben kareli gömlekleri çok sevem ve ayrıca benim tarzım bu sanane. hayranın falan değilim. Ayrıca seni 1 yıldır tanıyorum." Doruk şaşırdı. "1 yıl mı ? Nerden tanıyorsun ?" Eylül bi düşündü. Eskilere döndü. "Burada eskiden yine şarkı söylediğin bi gün, üzerine meyve suyu dökmüştüm ve bana bağırmıştın, bende sana. Daha sonra bana kim olduğumu sormuştun ve o anda arkadaşlarım çağırıp sahneye çıkarmışlardı. Şarkı söylemiştik ve sen şaşırıp daha sonra çıkmıştın hatırladın mı ?" Doruk şok oldu. "Sen, sen gerçekten... Ah, inanamıyorum nasıl bir tesadüf bu." Eylül güldü ve yürümeye devam ettiler. Sahilde bir kaç kişi daha vardı. Bi erkek grunu vardı içiyor olmalılardı. Bir kaç da sevgili vardı. O sırada Eylül durdu. Doruk Eylül'ün arkasındaydı. Eylül eğildi ve ayakkabısının bağcıklarını bağlamaya çalıştı. Doruk o sırada Eylül'ün kolundan tutup kaldırdı. "Ne yapıyorsun papağan ?" Eylül Doruk'un ne yaptığına anlam verememişti. "Kör falan mısın ayakkabımın bağcığını bağlamaya çalışıyorum." Doruk yumruğunu sıkmıştı. "İşini oturarak hallet papağan, arkamızda bir sürü adam var saçma salak iş yapıyorsun benim başımı belaya sokacaksın!" Eylül bir şezlonga oturdu ve ayakkabısına uzandı. Doruk ayakta sıkılmış gibi bir sağa bakıp üflüyor, bir sola bakıp üflüyordu. Daha sonra Eylül'e döndü. "Dik durarak bağla." Eylül kafasını salladı ve bağcıklarını delikten geçiröeye devam etti. "Dik dur dedim fazla eğiliyorsun." Eylül kafasını kaldırdı Doruk'a baktı ve işine devam etti. Doruk o sırada arkasındaki adamın bu tarafa baktığını farketti. "Hayırdır, bir sorun mu var." Adam kafasını iki yana salladı. "O zaman dönsene lan önüne hâlâ bakıyorsun." Adam kafasını çevirdi. Doruk Eylül'e baktı. "Kalk ayağa. Her şeyin sorun. Somra bağlarsın başka bir yere gideceğiz yoksa katil edeceksin beni." Doruk Eylül'ü kolumdan çekiştiriyordu. Eylül Doruk'un çok sinirli olduğunu bildiği için başlarda ses etmedi ama sonradan sessizce "Kolumu çok sıkıyorsun, acıyor." Doruk elini biraz gevşetti. Eylül bağcığına basarak yamuk yumuk yürüyordu. Merdivenden yola çıkarken diüer ayağıyla bağcığına bastı ve tam düşerken Doruk kolundan kendine doğru çekti. Doruk'un kollarına düşmüştü, saçları sallanıyordu. İkisi de birbirine baktı. Doruk Eylül'ü tam incelerken daha sonra kafasını salladı ve Eylül'ü kaldırdı. "Her şeyin sorun papağan her şeyin." Doruk bir süre bekledi ve sonunda eğildi bağcıklarını deliklerdem geçirdi. "Yapma, eğilme kalk, ben yaparım." Doruk kafasını kaldırdı ve Eylül'e baktı. Saçları iki yandan aşağı sarkıyordu ve hafif rüzgardan saçları dalgandığı için yüzü tam görünmüyordu. "Kes çeneni papağan, sen hiçbir şey yapma." Bağcıkları deliklerden geçirdi ve bağladı. "Bi bağcık bağlamak için ancak bu kadar uğraşılırdı." Yürüdüler. Doruk mesajlaştığı kişiyi aradı. O bir şeyler söyledi ve telefonu geri kapattı. Yürümeye devam ettiler. Siyah bir harley davidson'un önünde durdular. Motorun yanındaki adam eğildi ve "Buyrun efendim anahtarlar." Doruk anahtarları aldı. "Tamam, artık gidebilirsin." Bu motor annesinin Doruk'a aldığı doğum günü hediyesiydi. Şimdiye kadar 2 kere ya binmişti ya binmemişti. Getirenler de adamlarıydı. Motora bindi. Eylül'e döndü. "Davetye mi bekliyorsun ? Bin arkama." Kafasına kaskı geçirdi ve diğerini de Eylül'e uzattı. Eylül de taktı ve gaza bastı.."Çok hızlı sürüyorsun biraz yavaş ol." Doruk duymamazlıktan geldi ve sürmeye devam etti. Eylül'ün saçları uçuşuyordu. Tam bir sevgili gibi görünüyorlardı. Doruk'un gömleği üzerinde, Eylül'ün gömleği belinde dalgalanıyordu.

***

"Burası neresi. Neden dağın başında ıssız bir yere geldik?" Doruk güldü "Her şeyi dıştan bakınca anlayamazsın." Büyük çınar ağacının yapraklarının arasından geçti. Biraz gittikten sonra durdu. Eylül motordan indi, kaskını çıkarttı. Etrafına şaşkın nir şekilde baktı. "Nasıl bir yer bu kadar güzel ve kusursuz olabilir ki ?" Şaşkındı. Her yer çimdi. Etrafını büyük ağaçlar kapatıyordu. Sadece bir yerde ağaç yoktu orası da küçük bir bankın önü. Aşağısı uçurumdu ve tüm İzmir burdan gözüküyordu. "Sen nasıl bu kadar güzel bir yeri bilebilirsin. Hiç dıştan göründüğün biri değilsin ve beni şaşırtıyorsun." Doruk gülümsedi ve banka doğru yürüyüp oturdu. Eylül kafasını hiç oynatmadan aşağı bakarak Doruk'un yanına geçti. Oldukları yerde bir tane bile ışık yoktu. Bir süre izledikten sonra kalktı ve bir kaç adım daha atıp uçurumun kenarına geçti. Tam uç noktasındaydı. Kollarını açtı ve kafasını kaldırdı, gökyüzüne baktı. "Ne yapıyorsun papağan, buraya gel dengeni kaybedip aşağı düşersen paramparça olursun, tanınmaz hale gelirsin. Hep seni kurtaracağım diye bir şey yok burda tutmam." Eylül derin bir nefes aldı, kollarını bir anda bıraktı, omzunu düşürerek arkasına döndü. "İnsanı bir süre huzurlu bırakmıyorsun değil mi ?" Doruk cevap vermedi. Eylül'ü inceledi. "Bir daha o şortu giyme. Hayır zaten şortun bi karış ya var ya yok ve yırtık, cepleri gözüküyor şortunun. Cepleri bile şortundan uzun. Saçlarınla şortun aynı boyda. Neyse en azından beline bir gömlek bağlamışsın da kısalığı fazla belli olmuyor." Eylül şortuna baktı. Çok sevdiği şortlardan birisiydi. "Ben bunu hep giyerim kötü mü ?" Doruk biraz daha inceledi. "Hayır aksine çok güzel olmuş. Güzel bir kızsın, çok güzel bir kız ve şortun sana çok yakılmış ama bir daha giyemezsin. Çok kısa. Uzatma." Eylül Doruk'un yanına oturdu. Biraz üşümüştü. Ayağa geri kalktı. Zımbalı siyah deri ceketini çıkardı ve beline bağladığı gömleği de. Tişörtünü şortunun içine vermişti. "Çok mu sıcak tilki ne yapıyorsun, ayrıca iyi ki beline o gömleği bağlamışsın. Bu nasıl bir şort şortun arkası önünden kısa. Az daha zorlasan kıçın meydanda ? Şort dediğin uzun, beli kısa olur seninki kesin defolu ürün. Yüksek bel ama şort 1 karış." Arkasına döndü Doruk'a bir bakış attı ve gömleği giydi, üzerine de deri ceketini. "Üşüdün mü ?" Doruk Eylül'e bakmadan konuşmuştu. "Evet." Doruk karşısına bakarak konuştu "Asla ceketimi çıkartıp vereceğimi düşünme. Bu sana ders olsun bir daha fasulye sırığı gibi çıkmazsın." Eylül kaşını kaldırdı ve daha sonra Doruk'un yanına oturdu ve ayaklarını kendine çekti. Doruk üzerindeki ceketi çıkarttı. Ceketle Eylül'ün bacaklarını örttü. Bir süre şehrin ışıklarını izlediler daha sonra Eylül'ün başı Doruk'un koluna düştü. Doruk Eylül'e doğru döndü. Hiçbir şey görünmüyordu karanlıkta. Telefonunu çıkarttı ve Eylül'ün suratına tuttu. Uyumuştu. Kolunu kalrıdı ve Eylül'ü omzuna yatırdı ve kolunu onun üzerine koydu. Bacaklarını ise kaldırarak bankın diğer tarafına uzattı.

***

Sabah olmuştu güneş yeni doğuyordu ve güneş ışınları tam onların üzerine düşüyordu. Eylül gözlerinin acıdığını hissetti ve gözlerini elleriyle ovuşturdu. Gözünü açtı. Doruk ile birkikte ilk gecesiydi. Gece boyu Doruk'un omzunda uyumuştu. Doruk'un nefes alıp verişini hissediyordu. Kafasını daha çok kaldırdı. O kadar keskin bir parfüm kokusu geliyordu ki nefesini çekip bir daha bırakmamak istiyordu. Parfüm kokusu acı bir nane gibiydi. Buram buram kokuyordu ve Eylül artık sadece bu kokuyla uyanıp bu kokuyla uyumak istiyordu. Gözlerini açtı ve Doruk'un yüzüne baktı. Fazla sarsılmadan biraz toplandı. Kaşları saçları simsiyahtı. Saçları bukle bukleydi ve buklelerden birisi alnına düşüyordu. Burnu biraz kemerliydi. Elmacık kemikleri çok çıkıktı çok keskin surat hatlarına sahipti. Dudakları, dudakları ise ruj sürmüş gibi duruyordu. Rengi koyuydu. Dolgun ve uzun dudakları vardı. Üst dudağı yayık bir M harfi şeklindeydi. Burnunun tam altı aşağı doğru bükülüyordu. Alt dudağı ise üst dudağından daha dolgun ve düzenliydi. Eylül o kadar yakın duruyordu ki dudaklarının üzerindeki çizgileri bile görüyordu. Doruk o sırada kıpırdadı ve Eylül'ün dudağı Doruk'un dudağına deydi. Doruk'ta Eylül'de geriye doğru çekildi. Doruk gözlerini açtı. "Ne yapıyorsun ağzımın içinde papağan ? Be öpmeye bu kadar meyilli olduğunu bilmiyordum." Eylül utançtan kafasını yerden kaldırmadı. "İsteyerek öpmedik be. Bir şeye bakarken kafanı kıpırdattın." Doruk kaşını kaldırdı "O kadar yakınımda neye bakıyor olabilirsin merak ediyorum ?" Eylül cevap vermedi geriye doğru çekildi. "Bu arada günaydın". Doruk karşıya baktı "günaydın."

***

Oyunu kaybettim (Dram)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin