Nasıl? Neden? Ne oldu?

9.8K 121 34
                                    

Öylece bakıyordum. O kadar güzel şeyler söylemişti ki, şiir dizesi gibi dizilmişti kalbime ona dair olan inancım. Bana sevilmeyi öğretecekti, sevmeyi öğretecekti. Francis'in gaza gelip, sesinin yükselmesi yüzünden dans eden birkaç kişi dönüp bize bakmıştı. Sürü psikolojisini bilirsiniz, sonra da herkes bize bakıyordu işte.  Her kızın isteyeceği türden bir sevgi duyuluyordu bana karşı. Yüz hatları masal kahramanlarını aratmayacak kadar mükemmeldi. En azından gördüğüm kadarı. Güzel ile Çirkin masalını bilirsiniz.. Filmi de vardır. Dans ettikleri sahne, şu anki sahnemizden farksızdı. Buradaki çirkin bendim. Ben çirkindim, iyi olmayandım. Kötü değilim bunu biliyorum ama ben iyi de değilim.  Peki Francis beni nasıl bulmuştu? Nasıl, nasıl, nasıl? Sorularım o kadar fazlaydı ki, konuşmama engel oluyordu. İçimdeki ses yükseldikçe ses tellerim işlevini kaybetmeye başlamıştı sanki.

İnsanoğlu dediğimiz varlıkların ilgisi her zaman geçicidir. Bu durumda istisna söz konusu hiçbir zaman olmamıştır, olmayacaktır. Az önce bize bakıyorlardı, şimdi yine devam ediyorlar. Sanki az önce bu sevgi gösterisine kendilerini kaptıran ve aynısının kendine yapılmasını bekleyen onlar değilmiş gibi. İnsanlar sevilmek istiyordu ama kendi ilgileri de kısa sürüyordu. Zaten sorun iki tarafın da sevilmek isteyip ama kendi ilgilerini kısa sürdürmesiydi. Francis'in sevilmek istemesi, bu kadar uğraşması nedendi peki? Şimdi soramam. En azından böyle bir ortamı bozamam. Bu yüzden sadece anı yaşayacağım.

"Francis.. Bence buradan gitmeliyiz artık. Eve gitsek olur mu?" Kalabalık ortam ve kısa süreli ilgi odağı olmak beni bunaltmıştı.  Francis'in bu isteğime karşı çıkmamasını umarak yöneltmiştim sorumu.

"Gidelim, tabii. Ama eve götüremem seni. Bu gece benimlesin. Ya-yani yanlış anlama seni evine bırakacağım, vakit dolunca. 

Yaptığı benzetme hoşuma gitmişti. İkimizde farklı olayları değerlendirmemize rağmen içinde bulunduğumuz durumu masallara benzetiyoruz. Francis eliyle önünü göstererek  önüne geçmemi istedi. Gülümseyerek başımı eğdim ve önüne geçerek yürümeye başladım.

Francis'e ait olduğunu düşündüğüm aracın önüne gelince Francis kapımı açtı ve koltuğa oturdum. Kendisi de sürücü koltuğuna geçtikten sonra gaza ve frene aynı anda bastı ve arabanın resmen çığlık atmasına sebep oldu.

"Francis! Ne yapıyorsun delirdin mi? Bu bebeğin canını acıtma lütfen." Sesimin telaşlı tınısına engel olamamıştım. Francis'in erkeksi kıkırdamasını duyduğumda, ses tonuma gülmemiş olması için dua ettim. Gerçekten benim için utanç vericiydi.

"Peki, güzelim."

**

Arabayı sakin bir şekilde durdurmak için yavaş yavaş ayağını frenden çekti ve durma noktasına geldiğinde frene bastı. Dediğimi gerçekten önemsemişti sanırım. Gideceğimiz yerin şehir merkezine uzak olduğunu söylemişti Francis ve bu yüzden yolumuz biraz uzun sürmüştü. Eh, bu durumda yıldızların kendini göstermesi normaldi. Tam arabadan inmeye yeltenmiştim ki ayağımın hissettiği boşluk ile paniğe kapılıp dengemi kaybettim. Arabadan aşağı yeri boylayacakken Francis normal olmayan bir panik ile kolumu tuttu. Dengede olduğumu hissedince kapıyı geri kapadım ve kolumu hafifçe kendime doğru çektim.

"Beauty! Nerede olduğuna dikkat et bi' ya!" Francis'in gözleri anlayamadığım bir şekilde kararırken ondan hiç duymadığım bir tınıya bürünmüştü sesi.

"E inecektim işte. Niye bu kadar tepki verdin?" Onun ses tonunun yükselişi ile birlikte refleks olarak sinirlerim gerilmiş, sesim yükselmişti.

"Sus, tamam! Camdan bak nerede olduğumuza. Çok yüklenme kapıya." Kendini sakinleştirmeye çalıştığı belliydi. Gözleri sürekli son model arabanın içinde geziyor ama bir türlü gözlerime erişmiyordu. Kafamı hafif cama doğru getirdim ve nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Gözlerim aşağıya indiğinde sadece iki arabanın girebileceği bir uçurum kenarına olduğumuzu fark ettim. Arabanın geniş oluşu bu iki arabalık yerin yüzde yetmiş beşini kaplamıştı. Bu yüzden adımımı attığım yer uçurumdu. Eğer Francis koluma denizanası gibi yapışmasaydı.. Düşünmek bile istemiyorum.

Olaydan sonra gelen panik dalgası her yerimi sarmalarken sakin kalmaya çalıştım. Derin derin nefesler alıyordum ve işe yarıyordu sanırsam.

"Beni tutmasaydı-" Ürkek sesimi bölen sert sesi kulaklarıma doldu.

"Sakın, Beauty. Sakın o kelimeyi söyleme. Seni tuttum, bir şeyin yok. Kapa konuyu. Sen hep dağınık, dikkatsiz bir kızdın. Anneni de dinlemezdin. Kimseyi dinlemezdin. Dağınıklığının kendi karakterinde, özünde olduğuna kabullendirmiştin kendini. Hata yapmışsın, onu fark ettim." Küçüklüğüme inmesinin sessizliği hakimdi ortaya. Sorun küçüklüğüm değildi, bunları nerden biliyor oluşuydu. Çocukluk arkadaşım desem, değil. Ben anneanneme çok bağlı bir çocuk olduğum için hiç arkadaşım olmamış. Nereden biliyor ki?

Francis de sessizliğin rahatsız edici olduğunun farkında varıp telaşa kapılmıştı. Kaşları çatılmıştı ve gözleri sürekli bir sağa, bir sola bakıyordu. Kendine kızar gibi bir hali vardı. Sanki, sanki bir şeyleri ağzından kaçırmış gibi.

"Bu konu burada kapandı, Beauty. İleride büfe var. Birazdan bir şeyler getirecekl-" Francis'in lafını bölen bir cam tıklatmasıydı. Teslimatı yapan kişiydi sanırım bu. Francis yavaşça camını indirdi ve paketleri aldı. Kız alacağı parayı beklerken bıkkınlık ile nefesini verdi. Saatlerdir çalışıyor olmalıydı. Üstü lekelenmiş, terlemişti. Sıkılıyor gibi bir hali olduğundan bahsetmiyorum bile.


"Teşekkürler, gidebilirsiniz." Francis bu cümleyi tükürür gibi söylemişti.  Kıza parayı uzattığında kızın gözleri açıldı. Gözlerine oranla daha çabuk büyüyen göz bebekleri korkudan başka hiçbir şeyi taşımıyordu. Kız yavaş yavaş geri çekildi. Cam çatlatacak kadar tiz bir çığlık attı ve konuşmaya çalıştı. Francis'e bakışlarını en korkak insanda bile görmemiştim.

"Sen O'sun.. Cani herif! Cani! Cani! Kaçın!" Kız aklını yemiş gibi davranıyordu. Koşarak uzaklaştı.

Az önce neler olmuştu öyle?

***********

Arkadaşlar kısa tutmak zorundaydım çünkü bir dahaki bölüme olay var. Son bölümde geçen olay hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.


YASAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin