Arkadaşlar birkaç şeye açıklık getireyim, bazı kelimeleri bilmeyenleriniz olabilir. Bir de isimlerin okunuşunu yazayım.
Francis: Arkadaşlar aslında bu ismin kökü-orijinali- Franchez'dir ve Françez(s) diye okunur. Ben Francis koydum adını ama az önce yazdığım ismi okuyun yani. Fransis diye okumayın.
Beauty: Bu kelime hepimizin bildiği beautiful(güzel) kelimesinden geliyor. Bi(ğ)udi diye okunuyor. Oradaki yumuşak g'yi çok hafif söylüyorsunuz. Varla yok arası.
Monnic: Monik diye okunuyor.
Russel: Raşıl diye okunuyor.
Cassalin: Kas(z)alin oradaki s hafif z gibi okunuyor.
Caleb: Keylıb diye okunuyor.
Polyanna: Buna * işareti koyma gereği duymadım. Yazıldığı gibi okunuyor. Kendisi pozitifliği ile bilinen bir hikaye kahramanıdır.
Heidi: Buna da * işareti koymadım. Alman bir hikaye kahramanıdır bu yüzden Haydi diye okunur.. Ha hecesi biraz kaba söylenir. Elinden sepeti eksik olmayan bir kahramanımızdır.
Bu * işaretler açıklaması burada olan kelimelere koyuldu.
Boss: Patron demek.
Bae: Beauty'nin kısaltılışı Bea oluyor ve yabancılarda bae bizdeki hayatım, bebeğim, aşkım gibi bir kelime. Aslında bir genel anlamı daha var o da, Before Anyone (veya anybody) else yani herkesten önce gelen. Hani benim için herkesten önce gelir demesinden. Ama burada Gregg hitap anlamında kullanıyor. Canım gibisinden bir şey deyip kendince a ve e nin yerlerini değiştirerek Bea'ya espri yapıyor yani.
Online: Çevrimiçi demek. Ama orada feminist tarafım devreye girmeden anlamında kullandım.
Bitch Better Have My Money: Rihanna'nın çok sevdiğim ve en son klibini çıkarttığı şarkısıdır. Dinlediğiniz zaman istemsiz bir şekilde havaya girersiniz. Pour İt Up dinlediyseniz o şekil bir şarkıdır havaya girip bakışlar atarsınız falan. O yüzden yani.
Yin ve yang: Zıt kutupların birbirini çekmesi gibi bir şey. Zaten medyaya resmini koyacağım. Ayrıca linki bırakacağım vikipediden bakabilirsiniz. Cidden ilgi çekici bir konudur.
Maskenin, elbisenin, ayakkabının,saç modelinin, yin ve yangın resmini medyaya koyacağım.
Sabahın ilk ışıkları demeyi ne kadar istesem de öğlen sıcağının vurduğu, güneşin en tepede olduğu bir güne başlamıştım. Günaydın uyuyakaldığım koltuğum, günaydın bitirilmiş yemek sepeti, günaydın şişmiş göbeğim, günaydın, günaydın. Tutulan belimi tutarak doğruldum ve etrafa göz gezdirmeye başladım. Bir elim belimde, diğer elim ise şişmiş göbeğimin üzerindeydi. Dünkü sepeti insan dışı bir hızla ve açlıkla yemiş, bitirmiştim. Sonra da uyuyakalmışım zaten. Kalktım ve yerdeki çöpleri sepetin içine attım. Sepeti koluma takıp mutfağa doğru ilerlerken aklımdan geçen tek şey bu sepet ile Polyanna'ya benzediğimdi. Şimdi düşünüyorum da, Heidi de olabilir.. Emin değilim. Sepeti mutfak tezgahının üstüne koydum ve bir umut kendime çeki düzen vermek için banyoya gittim. Aynaya baktığımda gördüğüm şey kesinlikle bir kuş yuvasıydı. Bu saç ne böyle yahu! Sabahki hayal meyal hatırladığım kuş sesleri umarım kafamın içinden gelmiyordur. Saçlarıma bir kez daha küfrederken elime turkuaz rengi tarağı aldım ve kuş yuvasını dağıtmaya başladım.