O telefon konuşmasının üstünden 3 gün geçmişti. Bu üç gün içinde neler mi oldu? Sadece daha fazla dert, daha fazla şarap... Bilirsiniz, dertler şarabı sever. Ben de şarabı severim, ben dert miyim? Evet. Başlı başına bir derdim ya ben. Bilinmeyen mi dersin, Caleb mi dersin, fotoğraf mı dersin.. Başım boktan kurtulmadı.
Caleb'den aldığım tehdit mesajları beni biraz korkutsa da beni ne kadar sevdiğini biliyordum. Bir şey yapmazdı herhalde. Ama şöyle bir şey var ki; insan en çok sevdiğine kızar, tepki verirmiş. Caleb'de de doğuştan bir dengesizlik var ve bu iki şeyin bir arası gelmesi sonucunda kendimi morgda bulabilirim.
Karanlık evi aydınlatan ve beni yerimden sıçratan o şeyin şimşek olduğu düşüncesi sinir bozucuydu. Başı dertten kurtulmayan bir insan olduğum için tek başıma bir evde yaşamak bana korkunç geliyor. Bir de elektrikler kesilip, şimşekler çakınca... Ah, tüylerim diken diken oldu!
Gıcırdayan koltuktan kalktıktan sonra, evin en az ürkütücü bölümü olan yere-çalışma odama- gittim. Pembe ve sarı renklerinin ağır bastığı çalışma odam bence çok şeker.
Odadaki mumların hepsini teker teker yaktıktan sonra ponçik terliklerimi sürte sürte mutluluk kaynağım olan yere -mutfağa- gittim. Dolabın önüne geldiğimde dolabın kapağını uçurumdan düşmek üzere olan bir insanı kendime çekercesine sıkıca çektim. Bir anda dolaptan gelen soğuk üşümeme neden olsa da, şu dünyada yemekten daha önemli hiçbir şey olamaz. Evet dolaba bakıyorum, gözümü kapıyorum ve bir daha bakıyorum; bomboş. Elektrikler kesildiği için, dolaba iyice bakamıyordum. Dolabın kendi ışığı da çalışmıyordu.
Dolabı sertçe kapadıktan sonra arkamı dönüp, mutfaktan çıkarken bir ses geldi. Genellikle böyle havalarda bu tarz sesler geldiğinde insana ürkütücü gelir. Ama ben dolap kapağını sinirimden o kadar sert kapadım ki, muhtemel olarak dolapta bir şeyler devrilmiştir. Gerçi devrilecek bir şey de yok ama olsun...
Çalışma odasına girmek için yeltenmiş iken, zil çaldı. Yavaş adımlar ile kapıya gittim. Kapıyı açtığımda karşıma çıkan şey ise düşüncelerimin, gözlerime "Vurdu gol oldu!" demesi gibi bir şeydi. Ahşap sepette her türlü yiyecek ve içecek vardı. Sepetin kurdele desenli iplerine iki büyük şeker bağlanmıştı.
'Bundan daha şaşırtıcı ne olabilir?' sorusuna cevabım ise sepetin yanına iliştirilmiş, "Böyle devam edersen, sana yemeklerden sonra sepet içinde dolap kapağı da vermek zorunda kalacağım. Afiyet şeker olsun, balım. -F x) " yazan siyah not kağıdı idi.