Ciğerlerim iflas edene kadar içime çektiğim havayı göğsüme hapsederek gözlerimi kapatıyorum. Sesler, aynı anda düşen binlerce farklı kar tanesinin kaldırım taşları üzerinde birbirine karışıp özelliklerini kaybetmesi gibi kulağıma ulaştıklarında teker teker anlamlarını yitiriyorlar.
Tel örgüler özgürlükle bağdaştırılabilecek en son kavram olsa bile, burada; içinde sıkışıp kaldığım bu kafeste kendimi, ilk uçuşunu yapmak için gökyüzüne son kez bakıp cesaret alan bir kuş gibi hissediyorum.
Kafamı çevirip son kez ona bakıyorum. Belki cesaret almak istediğimden belki de sadece öylesine.
Öfkelendiğinde olduğu gibi çenesi gerilmiş, yüz hatları ona yakışan bir asillikle sertleşmiş. Göz altlarındaki koyu halkaların arkasına gizlenen damarları ilk kez bu kadar açığa çıkmış. Bardaklara tepeleme doldurduğu sert ve acı kahvelerin muhtemel sonucu bu.
Ve zifir karası gözlerinde son buluyor bakışlarım. Bu uçsuz bucaksız zifirler kendilerini; nefretin, güvensizliğin, kinin birer yansıması olarak sunsa da bu sadece bir yanılsama. Bu onun korunmak, gizlenmek için yaratmış olduğu en sağlam zırhı.
Yüzünden kesik kesik geçen endişe kırıntılarını teker teker silmek istiyorum, bana güvenmeli.
Bana güvenmeli.
Başarmalıyım.Zihnimde yakılması gereken ağıtlar, koparılması gereken feryatlar var. İşte şimdi tam zamanı.
Rakibime dönüp soğukkanlılıkla gülümsüyorum, içime çektiğim havayı özgür bırakıyorum.
Ve kapı kapanıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
Ficción GeneralBurası şehrin çıkmaz sokakları, bizlerse bu sokakların kayıp çocuklarıyız. Talep görmeyen notaların kuyruklarını salıncak yaptık, bilinmezlere sallandık. Umudumuza sahip çıkamadık, kaptırdık bir İzbe mahalleye. Hayallerimizi aleve verip dumanını ciğ...