Siyah... En sevdiğim renk. Rol yapmak zorunda olmadığım gecenin rengi. Yalandan gülümsemelerin kaybolduğu, hüzünlerin ortaya çıktığı renk.
***
Yine sıkıcı bir gün daha. Aynı şeylerin tekrar olduğu . Gereksiz kişilerin hayatta olduğu iğrenç bir gün daha. Peki ben kimim? Adım Alev hayatım berbat olsada ismimi seviyordum. Bunun için babama teşekkür etmeliydim tabii eğer hayatta olsaydı. İşte yine iğrenç bir günde iğrenç cırtlak ses tekrar başımın içinde yankılanıyor.
-Alev!!!
Bu kadının nesi vardı? İstemsizcede olsa çelimsiz ve rahat olmayan yatağımdan kalktım mutfağa doğru yürüdüm. İşte karşımda o cırtlak sesin sahibi bir kolunu tezgaha koymuş bana bakıyordu.
-Yeter artık ben işe hep aç olarak gitmek zorundamıyım?!! O koca kıçını biraz kaldırsanda bir günde beni böyle bağırtmasana!!
Cidden kızgın görünüyordu ama bu beni hiç engellemedi, şu anda da engellemeyecekti.
-Yeter ben senin kahvaltını hazırlamak zorundamıyım!! Niye sende diğer anneler gibi çocuğu okula gidecek diye kahvaltı hazırlamıyorsun!!! Ben sana o kahvaltıyı hazırlamak zorunda değilim anladınmı beni!!
Artık bu sahneden bıkmıştım her gün sabaha inatla o kadına nefretle uyanmaktan bıkmıştım ama o da benim gibi hala pes etmiyordu.
-Zorunda değilmiş ha!! Bu zamana kadar senin götünden çıkan o boklu bezleri ben temizledim şimdide senin bana bakman lazım seni ben doğurdum hayatta olduğuna şükret!!
Sesimiz fazla yükseliyordu sabah saatin 7 siydi komşular her an bize şikayete gelebilirdi bende onlar gelmeden önce anneme iyi bir meydan okumalıydım.
-Buna zorunlu değildin!! Beni doğurmak zorunda falan değildin niye beni sokağın birine bırakıp ölmemi beklemedin yada yada beni karnındayken düşürmeye çalışabilirdin !!
Buna zorunda değildin derken ayrı bir tonlama kullanmıştım daha yüksek sesli çıkmıştı annemin birden gözleri dolmuştu.
-Ben sana hamileyken yanımda baban vardı.
Sesi yüksek çıkmamıştı ama iğneleyici bir tondaydı dişlerinin arasından çıkmıştı. Sert bir dönme yapıp odasına doğru yöneldi vücüdum gerginliğini bir anda kaybedince dengemi kaybettim. Üstümde dünden kalma kıyafetler vardı beyaz bir tişört ve gri kot pantolon. Yavaşça mutfağa gidip buzdolabını açtım elime bir elma alıp tişörtüme silerek yemeye başladım içi biraz geçmişti ama zaten içi geçmemiş bir elma bulamazdım. Şu kahrolası okulda başıma belaydı zaten. Yıllık çantamın içine iğrenç kitapları doldurdum aslında benim derslerim çok iyidir sadece okulu gereksiz kişiler yüzünden sevmiyordum fark ettimde bu dünyada çok fazla gereksiz var . Çantamı sırtıma taktım. Para biriktirerek aldığım ikinci el telefonu da yanıma aldım ve dışarı çıktım. Evimiz bodrum kattaydı merdivenden yukarı çıkmak o kadarda zor değildi ama o iğrenç merdivenden çıkmak yerine bodrum katta bir asansör isterdim. Evin altında bim vardı bu yüzden giriş kapısı arka taraftaydı ama arka taraf dumanla kaplıydı iğrenç eski evde ancak böyle olur ne yapalım. Balkon demirleri paslanmıştı ve evin acilen bir boyaya ihtiyacı vardı. Çok oyalanmadan okul yolunu tuttum henüz ilk haftalarıydı okulun aslında benim için ilk haftasıydı lise 3 e gidiyordum belediye destekli bir okula. Okulumu değiştirmiştim kiracı bizi evden atmıştı bizde bu iğrenç eve taşınmak zorunda kalmıştık. Okul bahçesinin kapısından girdiğimde okula geç kaldığımı fark ettim. Sınıfa girdiğimde daha öğretmenin gelmediğini fark ettim sınıf karma karışıktı herkes ayrı bir yerdeydi. Kapıdan içeri girdiğimde ağzım açık bir şekilde mal gibi sınıfı izliyordum. Kendime geldiğimde öğretmen kapıyı açmıştı yavaştan koşarak bir kızın yanına oturdum. Kız beni takmadı bile!! Ah inanamıyorum nasıl bir yere düşmüştüm böyle. Ders coğrafyaydı adamın tipik öğretmen tipi vardı, gözlük , başında hafif kellik, takım elbise ve bilgisayar çantası. Hoca benim yeni geldiğimi öğrenince beni ayağa kaldırdı ve sorular sormaya başladı.
-Adın ne?
-Alev
-Soy adın?
-Bora
Tüm öğretmenler bunu yapmak zorundamıydı işte sıra en nefret ettiğim soruya gelmişti.
-Ailen ne iş yapıyor?
-Annem evlere temizliğe gider
-Peki baban?
-Babam yok
Ah bunu bana söyletmek zorundamıydı herkes, şimdide nasıl öldü diye soracağını biliyordum ve bu arada kimsenin bana dikkat etmediğini fark ettim, biri dışında herkes. Çokfazla yakışıklı olmayan biri o büyük gözlerini dikmiş bana doğru bakıyordu.
-Tamam bu kadar yeter derse geçmek istiyorum
Sandığım gibi nasıl öldüğünü falan sormadı bana bakan çocuk ise gözlerini ağır çekimde benden alıp kitabına döndü en ön sırada oturuyordu. Tenefüs zili çaldığında hala beni kimse takmadığı için hava almak için bahçeye indim. Benim normalde eski okulumda gizli bir yerim olurdu. Belki burdada gizli bir yer bulabilirdim. Arka bahçeye doğru ilerlerken birisinin bana koşar adımlarla yaklaştığını duyup hızlıca arkama döndüm. Karşımda iki tane koca göz bana bakıyordu ama ona bu büyük gözler çok yakışıyordu saçları kahverengiyle karışık sarı renkteydi. O bana birşey söylemeyince sohbeti ben başlattım.
-Bir şeymi vardı?
-Aaa şey nasılsın diye soracaktım
Tam cevap vereceğim sırada yavaşça yürümeye başladım.
-İyiyim sen?
-Bende İyiyim
Yaklaşık bir 3 dakika kadar sessizlik oldu sonra koca göz tekrar konuşmaya başladı
-Iııım sanırsam senin baban ölmüş değil mi ?
Bu konu hakkında ne kadar kolay konuşuyordu ama sanırım benden biraz çekiniyordu. Kısa ve öz bir cevapla
-Evet ben küçükken ölmüş, bu arada senin adın ne?
Konuyu babamdan çevirmek istiyordum baba kelimesi bile canımı yakıyordu.
-Benim adım Mete benimde annem ve babam ayrı küçüklüğümden beri
Gözlerini yere dikti ve suratına yandan bir gülümseme koydu . Konuyu değiştirmeye çalışarak başka birşey söyledim.
-Bu okul neden böyle sınıfta bile yanında oturduğum kız resmen beni görmedi, bunların derdi ne ?
-Onların bir derdi yok sadece yeni gelen kişileri pek fazla takmazlar bende yeniyim ve şuan ne hissettiğini gayet iyi anlayabiliyorum eğer arkadaş edinmek istersen yenilerden seçmelisin mesela ben.
Mesela ben dedikten sonra yüzünde şapşal bir gülümseme belirdi cidden ona hiç yakışmıyordu ama ona söylemek istemedim.
-Sanırsam zaten buna zorunluyum.
Birden ders zili çaldı ve ikimizinde yerde olan başımızı aniden yukarıya doğru kaldırdık.
-Iıııım derste yanıma oturmak istermisin?
-Olur benim için fark etmez.
Sınıfın içine girdiğimizde duvar kenarında sondan bir önceki sıra boştu ikimizde sıraya oturduk. Biraz salak bir tipi vardı ama ona alışabilirdim,alışmak zorundaydım . Öğretmen içeri girdiğinde beni gördü ve yine aynı şey başlayacak zannettim.
-Yenimisin
-Evet
Konuşma sadece bu kadar sürmüştü kızayımmı sevineyimmi bilemedim. Adam sırık gibiydi acaba kaç yıl basketbol oynamıştı? Meteye döndüm ve bakmaya başladım hala anlamsız yüz ifadesini çözmeye çalışıyordum aniden bana baktı ikimiz birden kahkaha atmamak için ağzımızı elimizle kapatıyorduk. Üstümdeki tişört çok inceydi ve ben üşümeye başlamıştım. Sıramın altına soktuğum kırmızı hırkayı alıp kollarımı geçirdim. Tenefüs zili çaldı ve bu tenefüsü okulu gezmek için ayırmak istiyordum. Mete okulu biliyor gibi gözüküyordu.
-Mete bana okulu gezdirirmisin?
-Tabii neden olmasın.
Önce üst kattan başladık burası 4. Ve birazda 2. Sınıfların bölgesiydi. 2. Kata geldiğimizde 3. sınıflar , öğretmenler odası , müdürün odası , bay ve bayan WC ve müdür yardımcısının odası vardı. Zemin kata geldiğimizde az sayıda 1. Sınıf vardı. Koridorun sonundaki oda da kütüphaneydi kütüphaneye girdik ve ben kitaplara bakmaya başladım. Tam o sırada
-Owww Jhon verdon
Diye bağırdı Mete, gülerek yanından uzaklaşmaya başladım. Sonra tekrar yanına yaklaşıp onu kolundan tutup kapıya doğru sürükledim. Kapının orda ağır bir parfüm kokusu vardı. Boğazım öksürmek için kendini yırtsada öksürmek istemedim daha sonra omuzuma sertçe birisi omuzuyla vurdu. Bağırmak için arkamı döndüm ama bu gün zaten yeterince moralimi bozmuştum. Zil çaldı ve biz meteyle tekrar sınıfa yöneldik. Çıkış zili çalmadan önce tüm eşyalarımı toplamıştım bu yüzden erken çıkmıştım. Eve geldiğim an çantamı yere fırlatıp yatağa uzandım çok bir zaman geçmeden de uyudum.