1. Bölüm 'Canavarlar Gerçek'

241 74 4
                                    

              

   Küçük kız, minik adımlarla annesinin yanından uzaklaşırken oyuncaklarının bulunduğu küçük odaya doğru ilerledi. 


''Mercan, nereye kızım?'' diye seslendi annesi. Küçük kız, küçük adımlarını durdurarak omzunun üzerinden güzeller güzeli annesine baktı.
''Yeşillik beni özlemiştir anneciğim, onunla oynamaya gidiyorum.'' dedi, oyuncaklarını kastederken. Harflerin bir kısmını yutuyordu. Küçücük, pembe dudakları arasından çıkan sözleri öylesine tatlı söylemişti ki, annesi hafifçe gülümsedi.

Mercan oldukça güzel ve sevimli bir kızdı. Kısacık sarı saçları ve masmavi gözleri vardı. Odasından içeriye girdikten sonra yatağının üzerinde bulunan oyuncaklarına doğru hafifçe koştu. 'Yeşillik' adını verdiği küçük kaplumbağasını kucağına aldı ve kabuğunu okşayarak oyuncakları ile konuşmaya başladı.

Mercan'ın en çok hoşuna giden şeylerden birisiydi, oyuncakları ile konuşmak. Onlara soru soruyor, sanki konuşabiliyorlarmış gibi cevaplarını dinliyordu.
''Beni özledin mi Yeşillik?'' diye sordu, sevimlice. Olumlu bir yanıt alınca da gülümsedi.

Elbette özlemişti küçük kaplumbağası, Mercan'ı. Böylesine sevimli bir kızı kim özlemezdi ki...

''Peki, sen nasılsın?'' diye sordu, oyuncak ayısına doğru. Sonra hiç beklemediği bir şey oldu; Bir ses duydu.

Kendisinden ya da oyuncaklarından gelmeyen bir sesti bu. Gerçekten duymuştu, birisi ya da bir şey ona yanıt vermişti. Boğucu, cılız, tiz bir ses...

Mercan, şaşkınlıkla oyuncaklarına baktı, ardından da gözleri odasını taradı. Masmavi gözleri, odanın açık kapısında durdu. Annesi ona sesleniyor olabilir miydi?

Usulca yatağından kalktı ve eteğini küçük elleri ile düzelterek odanın çıkışına doğru ilerledi. Kapıya henüz yaklaşmıştı ki, aralık kapı ağırca kapanmaya başladı.

Mercan duraksadı ve donuk gözlerle kapıya baktı. Sanki görünmez bir el, kapıyı usulca itelemiş ve öylece kapanmasını bekliyor gibiydi. Tek sorun ise, bu görünmez ele sahip olan hiç kimsenin odada olmayışıydı. Mercan, kapı kapanmadan odadan çıkabilmek amacıyla hızla kapıya doğru atıldı ancak kapı, önceki yavaşlığına nazaran hızla kapandı. Bu ani hareketlilik, Mercan'ın küçük kalbinin korkuyla teklemesine neden olmuştu.

Bir ses duydu, yine aynı sesti bu. Ancak ne dediğini anlayamadı.

Korku ve şaşkınlıkla büyümüş masmavi gözleri, kapının etrafında dolaştı. Ne yapmalıydı? Küçücük zihninin düşünmesi gereken şey neydi?

Ağır adımlarla, bakışlarını kapıdan ayırmadan geri geri yatağına doğru yürüdü ve usulca yatağına çıkarak küçük kaplumbağasını kucakladı. Kaplumbağanın başına yaklaştırdığı dudakları arasında sessizce seslendi.

''Şşşşt! Korkma...'' Aslında seslenmek istediği küçük kaplumbağası değil, korkuyla kasılmış kalbiydi.

Duyduğu ses neydi? Annesinin hikaye kitaplarında okuduğu o canavarlar gerçekten var olabilir miydi? Annesinin ninni gibi gelen sesinden duyduğu sözleri gayet net hatırlıyordu.
''Korkmana gerek yok canım. Bu yalnızca bir kurgu, canavarlar gerçek değil. İstersen yatağının altını kontrol edebiliriz.''
Şefkat dolu sesi zihninde tekrarladı.

Canavarlar gerçek değil.

Annesi ile birlikte yatağın sarkan örtüsünü kaldırmış ve korkusuz bir şövalye gibi yatağının altını kontrol etmişlerdi. Küçük bir kutu dışında hiçbir şey yoktu.

Canavarlar gerçek değil.

Peki, ya canavar yatağının altında saklanmıyorsa?

Mercan'ın zihninde yeşeren bu minicik düşünce daha çok korkmasına ve kaplumbağasını kucağında sıkıştırmasına neden oldu.

''Gördün mü? Korkma, güvendesin.''

Annesine güveniyordu. Bu hayatta sığınabileceği tek kapı annesinin sıcacık kollarının arasındaydı. Eğer korkacak olursa gider annesine sarılırdı. Korkmamalıydı.

''Mercan?'' diye seslendi içeriden bir ses. Bu zarif ses annesine aitti. ''İyi misin anneciğim?''

Mercan, içine dolan güven duygusu ile kaplumbağasını serbest bıraktı ve yaklaşan adım seslerine karşı yatağından indi. Minik dudaklarını aralayıp iyi olduğunu annesine söylemek üzereyken soğuk bir rüzgarın yanından hızla geçtiğini hissetti.

Dudakları kelimeleri yutarak aralıklı kalırken, küçücük bedeni kaskatı kesilmişti Mercan'ın. Öylesine bir esintiydi ki, kısacık saçlarını okşayan bu soğukluk kan kokuyordu.

Mercan kan kokusunu bilmezdi ki...

Öylece durdu ve kocaman olmuş masmavi gözleri ile ileriye doğru baktı. Gördükleri gerçek olabilir miydi?

Canavarlar gerçek değil.

Karşısındaki bir canavar olamazdı. Kapının hemen önünde duran varlığa doğru bakıyordu.

Karşısında, kapkara dumanların arasında duran küçük bir beden vardı. Bedeninin bir kısmı kara dumanların arasında kaybolmuş, yüzünün bir kısmı ise başının etrafında dalgalanan upuzun siyah saçları tarafından örtülüyordu. Saçları dalga dalgaydı, bir suyun içerisinde dağılmışçasına. Bir kız çocuğuydu, kapkara gözlere sahip olan bu varlık.

Bu bir canavar değildi. Ancak yaşıtlarındaki bir kız çocuğu da değildi. Öylece durmuş, Mercan'a doğru bakıyordu.

Mercan, korkuyla açılmış masmavi gözlerini kısa bir süreliğine annesinin varlığından emin olmaya çalışarak kapıya doğru çevirip, yeniden kapkara çukurlara baktı.

Gözleri, derin bir kuyunun en karanlık köşelerini andırıyordu. Büyük bir boşluktu ve Mercan, gökyüzünü andıran gözleri ile o boşluğa bakmaktan korkuyordu. Gözleri çoktan dolmuş, tane tane gözyaşları akıtmaya başlamıştı.

Ne olduğunu bilmediği bu korkunç varlığın karşısında tir tir titriyordu. Annesinin kapıya yaklaştığı her saniye, bir asır gibi gelmişti bu küçük kıza. Sanki karşındaki varlığın bedenini sarmalayan kara dumanlar gittikçe odaya yayılıyordu.

''Mercan?'' dedi annesi, daha yüksek bir sesle. ''Mercan!''

Ve kapı açıldı.

Kara dumanlar anında dağılarak varlık, bir rüzgâr misali hızla yok oldu. Mercan'ın boş bakışları odada gezindi. Hayal mi görmüştü? Küçücük zihni kendisine oyun mu oynuyordu?

Oda da ona dair hiçbir iz yoktu.

Annesi endişe dolu bakışları ile kızına yaklaştı. ''Anneciğim, ne oldu?''
Annesi, dizleri üzerine çökerek Mercan'ın göz hizasına yaklaştı ve ellerini Mercan'ın yanaklarına yaslayarak bakışlarını kendisi üzerinde topladı.

Mercan, öyle bir ifadeyle bakıyordu ki annesine; hem korku, hem şaşkınlık aynı zamanda ise annesini gördüğü için duyduğu derin huzur vardı, gözlerinde.

''Anneciğim, ne oldu?'' diye mırıldandı yeniden, oldukça sakin bir sesle.
Mercan, dudaklarını araladı ve birkaç saniye öylece kaldı. Küçücük zihni, yaşadıklarını sindirmeye çalışıyordu.
Dudaklarından tek çıkan söz, oldukça kırılgan bir şekilde çıkan ''Anne!'' oldu. Hızla kollarını annesinin boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldı.

Korkudan kaskatı kesilmiş bedeninin annesinin kollarında gevşemesine izin verdi. İçine attığı hıçkırıkları bir bir dışarı döküldü.

Annesinin omzunun üzerinden kapıda dikilen ve endişe ile kendisine bakan Ayten Teyze'ye baktıktan sonra yüzünü annesinin boynuna gömdü.

''Ah! Annem...'' diye kızının sarılışına karşılık verdi kadın. Bir süre, kızının rahatlamasını bekledi ve ardından hıçkırıkları derin iç çekişlere dönüşünce kızını kucağına alarak yatağa oturdu. Mercan'ı dizlerinin üzerine oturttuktan sonra ise kızının kısacık saçlarını yüzünden çekti ve gözyaşlarını incecik parmakları ile usulca sildi.

''Ne oldu annem?'' dedi, şefkat kokan bir tonda. Mercan, yüzünü kucağındaki ellerine eğmiş öylece duruyordu. ''Anlat anneciğim, neden ağladın?''

Mercan, zihninde kurduğu onca kurgunun arasından yaşlı gözlerle annesine baktı.

''Bana yalan söyledin.'' diye fısıldadı.
Annesi, hafifçe kaşlarını çatarak kızına baktı.
Mercan, her ne kadar emin olamasa da, yakıştırabildiği tek kelimeyi usulca fısıldadı.


''Canavarlar gerçek...''

Merhaba ^ ^ Kurgu yeniden yazılmaya başlanmıştır, desteklerinizi bekliyorum. 

MERCANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin