Kötü uyandırılışının ardından Lucy geri uyuyamamıştı ve kitapta olan bazı sayfaları incelemeye başlamıştı. Kitabın içinde insana benzeyen ama bir sürü garip görünüşlü yaratık olduğunu fark etmişti, nerelerden geldikleri ve ne olduklarına dair bilgiler pek okunmasa bile Lucy anlayabildiği kadarını aklında tutmaya çalışıyor ve eksik kelimeleri kafasına tamamlamaya çalışıyordu. Natsu'ya bu konuda soracakları vardı.
Sayfalardan bazılarını yanına aldığı çantasına özenle koydu ve tın tın adımlarla aşağıya doğru indi. Mira uyuduğu için masanın üzerine not koydu ve dışarı çıktı. Çıktığında onu karşılayan muhafız anlaşılan başını şişirecekti. "Ormana gidiyorum, bana eşlik etmene gerek yok, bu sefer daha dikkatli olacağım."
"Ağabeyinizin emirlerine göre başınıza belaya sokacak bir şey olduğunda sizinle gezmem emredildi. Üzgünüm prenses ama sizinle geliyorum. Merak etmeyin çok fazla rahatsız etmeyeceğim, arkadan takip edeceğim. Güvenliğiniz her şeyden önemli." Kafası da taktığı zırh kadar kalın olan bu muhafızı geçmenin bir yolu yoktu, deveye hendek atlatmak olurdu. "Aramızda uzak bir mesafe olduğu sürece gelebilirsin, ayrıca unutma ki sen benim emrimdesin, her ne kadar ağabeyim benden üst rütbede olsa bile." Önden ilerlemeye başladı ve çok geçmeden muhafız peşine takıldı.
Dün gittiği yolları hatırlamaya çalışıyordu. Ağaçların sık olması iyiydi çünkü Lucy zincir zırhla gezen bu adamı koşarak atlatabileceğine inanıyordu.
Akarsuya yakın olmayan bir şekilde ilerledi. Adamın nereye gittiğine dair fikri olmaması için daha çapraza doğru ilerliyordu, bu yaptığı için kuleye döndüğünde muhafızların başından azar yiyecekti ve Mirajane de ona kızacaktı. Bir prensese kızma yetisini nereden buluyorlar diye sorarsanız da Lucy'i onlar büyütmüştü ve Lucy asla onları kendinden küçük görmemişti, kısaca bu yetkiyi kendisi vermişti. Onun dışında insanlara nazik davranmak istese bile fazla naziklik karşısındaki kişinin onun rütbesini unutmasına sebebiyet verebilir diye bu konuya daha fazla dikkat ediyordu.
Muhafızı arkasında son kez kontrol ettikten sonra gideceği rotayı hesapladı, adam Lucy yavaş yürüdüğü için yavaşlamış ve rahatlamış görünüyordu, Lucy bu sefer ayakkabılarını giydiği için daha rahat koşabileceğini düşünmüştü. Ani bir hareketle depara kalkıştı ve arkasına bile bakmadan koşmaya başladı. "Prenses Lucy!" Adam da peşine koşuyordu.
Sonunda atlatmayı becerebildiğinde akarsuyu takip ederek eski yerine doğru yol aldı, bu kısımlar biraz birbirine benzediği için Lucy eski yerini geçti mi yoksa ona daha varamadı mı pek hatırlayamamıştı. Yine de eninde sonunda amacına ulaşmıştı. Natsu ileride suyun kenarına oturmuş suda gezen bir şey izliyordu, gözleri aniden Lucy'e kaydı.
Lucy ne diyeceğini bilmediği için "Merhaba." Diyerek selam vermişti. Yanına doğru yaklaştı ama araya bir insanın sığabileceği bir boşluk bırakarak oturdu. Çantasını kolundan çıkarıp kucağına koydu ve üzerini düzeltti. "Bir şey mi oldu prenses?" Büyük ihtimalle koşmasından bahsediyordu. "Olan olaylar yüzünden tek başıma gezmem yasak, kaçarak gelmek zorunda kaldım, keşke büyün daha uzun sürseydi." Nefesini kontrol altına almaya çalışıyordu. "Beni neden çağırdığını ve küçükken ne olduğunu hatırlamam için konuşmalıyız."
"Ormanda tanışmıştık ve o zaman ikimizde çok küçüktük voh amul, arkadaş olduk."
"Neden bir şey hatırlayamadığımın açıklamasını belkide sen yapabilirsin, kraliyette bulunan kimse sebebini bilmediğini söyledi, tek bildiğim kaldığım yerin yıkılmış ve tekrar yapılmış olması, büyünce geri geleceğimi düşünmüş olmalılar. Buraya gelmeyi ise bazı şeyleri hatırlayabilmek ve tatil adına ben istedim."